Recep Durul (İş Adamı)

Türkiye’de son dönemde öne çıkan en önemli sorunların başında enflasyon gelmektedir. Enflasyon oranlarındaki sürekli artış eğiliminin yanısıra artan enflasyon belirsizliği piyasada bütün dengeleri alt üst etmektedir. Kaynağı ne olursa olsun yüksek enflasyon ve enflasyon belirsizliği hem reel sektörü hem de finansal sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. Finansal sistemde artan faizler nedeniyle tüketiciler ve üreticiler yüksek kredi maliyetleri ile fon gereksinimlerini kısmen karşılayabilmektedirler.  Yüksek enflasyon ortamında bankalar kredi verme konusunda pek istekli davranmamaktadırlar. Daralan krediler reel kesimdeki hem toplam talep hacmini hem de toplam arz hacmini daraltmaktadır. Enflasyon ile mücadele ederken kredi hacminin daraltılması gereği bir iktisadi kural olarak tercih edilmektedir. Ancak daralan krediler beraberinde ekonomiyi resesyona sokarak enflasyon ile birlikte durgunluk sorununun yaşanmasına da neden olmaktadır. Hem durgunluk hem de enflasyon sorunu eş anlı olarak ortaya çıktığında ekonomi politikalarının piyasalardaki istikrarsızlığı azaltma gücü zayıflamaktadır.

Piyasadaki sorunların farkında olan ekonomi yönetimi rasyonel politikalar vaadiyle yol çıkarak öncelikle enflasyonu dizginlemeyi, yani fiyat istikrarını tesis etmeyi taahhüt etmiştir. Fiyat istikrarı tesis edilirken ekonomide işsizlik ve durgunluk eğilimlerinin çok fazla tırmanmaması için etkili iktisat politikalarının devreye sokulacağı beklenmektedir. Enflasyon ile mücadele ederken ekonominin durgunluğa girmemesi için Hükümet, ekonominin 3 yıllık dönemi kapsayan yol haritasını ortaya koymak üzere Eylül Ayı içerisinde Orta Vadeli Programı kamu oyu ile paylaştı. Orta Vadeli Programın genel çerçevesi bizzat Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz tarafından açıklandı. Hükümet, enflasyonun yanısıra piyasanın yakından takip ettiği ekonomik göstergeler ile ilgili hedeflerini açıkça ortaya koydu. İktisadi büyüme tahmini %4,4, enflasyon tahmini ise, %65 olarak duyuruldu. Enflasyonun yüksek bir oran olarak açıklanması programın kredibilitesi açısından oldukça önemli. Piyasada enflasyon oranı konusunda ortaya çıkan algının dışında düşük bir enflasyon oranı açıklamak beklentileri yönetmek açısından ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. Enflasyon ile mücadelede başarının temel koşullarından birisi, sorunu saklamak ya da olduğundan düşük göstermek değil, aksine iktisadi birimlerin tahmin ve değerlendirmeleri ile tutarlı bir oranı benimsemektir. Bu açıdan bakıldığında programda kredibilitenin önemsendiği ve öncelendiği anlaşılmaktadır.

Program çerçevesinde üç yıllık dönemde fiyat istikrarı hedefinin yanısıra  afet sorunlarının giderilmesi, yatırım, istihdam, üretim ve ihracatında göz ardı edilmediği görülmektedir. Bu bakış açısına göre üç yıllık dönemde enflasyon tek haneli rakamlara çekilerek belirsizlik eğilimleri kırılırken reel makro ekonomik göstergeler de ihmal edilmeyecektir. Özellikle ihracatın önemsenmesi konusu makro ekonomik istikrar açısından yaşamsal öneme sahiptir. İhracat sektörlerinin teşvik edilmesi ve desteklenmesi döviz gelirlerimizin artmasına katkı yaparak dış ticaret açığının iyileşmesine ve döviz kuru istikrarsızlığının azalmasına neden olacaktır. Bilindiği gibi döviz kuru istikrarsızlığı enflasyonist eğilimleri tetikleyen sorunlardan birisidir. İhracatın teşvik edilmesi ve desteklenmesi döviz kurundan kaynaklanan enflasyonist döngünün kırılması açısından elzemdir.

Programa başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere iktisat politikalarından sorumlu bütün kamusal birimlerin destek olması başarı açısından oldukça önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız "Dönem sonunda tarihimizde ilk kez 1,3 trilyon doları aşan bir ekonomik büyüklük ve 14 bin 855 dolara çıkan fert başına milli gelir ile yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmeyi öngörüyoruz”, ifadeleri ile program ile Türkiye ekonomisinin üç yıllık dönem sonunda geleceği noktayı açıkça ortaya koymuştur. Programın başarılı olması için başta ihracat sektörleri olmak üzere bütün reel sektörün desteklenmesi mutlaka çok anlamlıdır. Ancak döviz gelirlerimizde kaliteli ve sürdürülebilir artış için doğrudan yabancı yatırım girişlerinin artırılması gerekmektedir. İhracat sektöründeki firmaların yabancı ortaklıkları desteklenmeli ve yüksek katma değerli yeni yatırım girişleri teşvik edilmelidir.

Programda mali disiplin hedefi de vurgulanmıştır.  Türkiye ekonominin son yirmi yıllık dönemde fiyat istikrarı ve finansal istikrar dışında yakaladığı önemli başarılardan birisi de mali disiplindir.  Mali disiplinde sapma ortaya çıktığında enflasyonu kontrol altına almak oldukça zordur. Hükümet bütçeyi yönetirken sadece kamu gelirlerini artırmakla yetinmemeli, aynı zamanda kamu harcamalarında verimlilik kriterini esas almalıdır. Acil olmayan kamu harcamaları ertelenmeli ve kamu tasarrufundan asla taviz verilmemelidir. Unutmak gerekir ki, bütçe açıklarının artması enflasyon ile mücadelede her zaman ayak bağı olabilir. Mali disiplin hem beklentileri olumlu yönde etkiler hem de bütçe kaynaklı enflasyonist baskıları minimize eder.

Enflasyon ve diğer makro ekonomik göstergelerde iyileşme hedefleri açıklanırken dar gelirli kesimlerin ihmal edilmeyeceği hususu da vurgulanmıştır.  Enflasyon ile mücadele programı çerçevesinde daraltıcı  para ve maliye politikaları uygulanırken düşük gelir guruplarının satın alma gücündeki erimeyi telefi edecek gelirler politikası da sürekli gözden geçirilmelidir.