Recep Durul

Son aylarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), ekonomik hayatta aktif faaliyet gösteren iş insanı, bürokrat, akademisyen ve hatta sıradan insanların çok fazla ilgi duyduğu ve çalışmalarını sıkı şekilde takip ettiği en önemli kurum haline geldi. Bunun en önemli sebebi kuşkusuz son yıllarda hepimizin ortak derdi olan enflasyonla mücadele konusunda TCMB’nin en önemli kurumlardan birisi olmasıdır. TCMB, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile birlikte koordineli şekilde çalışarak Türkiye’nin enflasyon sorununa çare üretmeye çalışıyor. TCMB piyasadaki para miktarını belirleyerek enflasyonu kontrol altına alma ve zaman içinde tek haneli rakamlara indirme hedefine ulaşmaya çalışırken, Hazine ve Maliye Bakanlığı da maliye politikaları dizayn ederek bu hedefe ulaşma konusunda TCMB ile uyumlu şekilde hareket ediyor. Zaten sadece para veya sadece maliye politikaları ile ekonomiye yön vermeye çalışmak, kuşu tek kanatla uçurmaya çalışmak kadar zor bir durumdur. Buradan bir başka anlam da çıkıyor aslında: Enflasyonla başarılı şekilde mücadele etmek, sağlam bir ekonomik ve finansal yapı ortaya koymak, tüm alanlarıyla ekonomiyi işler hale getirmek için merkez bankası ile ilgili bakanlık ve kamu bürokrasisinin eşgüdüm ve koordinasyon içinde çalışması hayati öneme haiz bir durumdur.

Merkez bankalarının devletin diğer kurumları ve siyasi otorite ile olan ilişkileri, daha çok merkez bankalarının bağımsızlıkları konusu içinde ele alınır. I. Dünya Savaşı’nda ekonomi tarihine geçen rekor enflasyon oranlarını yaşamış bir ülke olan Almanya’nın merkez bankası Bundesbank ve İsviçre merkez bankası Swiss National Bank’ın bağımsızlık ilkesini dikkatle uygulayarak görece düşük enflasyon oranı hedeflerine ulaşmış olmaları, bağımsız merkez bankaları için bu yönde bir eğilim oluşmasına katkı sağlamıştır. Esasında merkez bankalarını siyasi otoriteden bağımsız tutma ya da özerklik verme uygulamaları 1980’li yılların sonlarından itibaren yükselen bir eğilim haline gelmiştir. Bu eğilimin birçok sebebi arasında en dikkat çekeni iktidarda olan siyasetçilerin kendi politik menfaatlerini de dikkate alarak karar verme durumunda uygulamaya konacak politikaların enflasyonu artırıcı etkiler doğurabilme ihtimalidir. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde belli aralıklarla tekrarlanan seçimlerde her siyasi parti, en fazla oy alarak seçimi kazanmaya çalışır. Seçmenden oy alma konusunda iktidardaki partinin uygulamaya koyacağı politikalar bireysel olarak seçmeni memnun edebilmekle birlikte, ekonominin genel gidişatında enflasyonu körükleyici ya da merkez bankası tarafından uygulanmaya konmuş olan para politikalarını akim kılacak etkiler doğurabilir. Örneğin merkez bankası sıkılaştırıcı para politikaları ile yükselme trendine giren enflasyonu baskılamaya çalışırken, hükümet yaklaşan seçimlerde seçmen memnuniyetini artırmak üzere ücretlere çok yüksek artışlar getirebilir. Bu durum bireysel olarak seçmen açısından tatmin edici olmasına rağmen, ekonominin geneline bakıldığında enflasyonu körükleyici sonuçlar ortaya koyabilir ve merkez bankasının uyguladığı politikaları etkinsiz hale getirebilir. Bu istenmeyen durumlarda merkez bankalarının amaç ve araç bağımsızlığı ilkeleri çözüme katkı sağlayabilmektedir. Bununla birlikte merkez bankası ile diğer kurumlar arasında eşgüdüm konusu yanında amaç ve araç bağımsızlığı ilkeleri ülkeden ülkeye farklı şekillerde ele alınır.

Birçok ülkede merkez bankasının araç ve amaç bağımsızlığı tartışılan bir konudur. Temel bir ayrışma ile amaç bağımsızlığı politik bağımsızlık, araç bağımsızlığı ise ekonomik bağımsızlık kavramları ile tanımlanabilir. Daha ayrıntılı bir tanımla amaç bağımsızlığı, merkez bankasının siyasi otoriteden bağımsız ekonomi politikası tercihleri yapabilme hakkına sahip olmasıdır. Ancak bu bağımsızlık, kimi ülkelerce desteklenirken kimileri de eleştirmektedir. Siyasi otoritenin farklı, merkez bankasının farklı bir hedef belirleyip, zaman zaman birbiri ile çelişebilecek politikalar ortaya konabilme ihtimali bu bağımsızlığın olumsuz yönüdür. Örneğin merkez bankası enflasyon hedeflemesi ile ekonomide enflasyonu kontrol altına almak için sıkılaştırıcı para politikaları uygularken, hükümetin istihdam artışı ve ekonomik büyümeyi hedefe koyarak genişletici ekonomi politikaları hayata geçirmesi her iki politikanın da başarısız olmasına yol açacaktır. Bu nedenle birçok ülkede amaç bağımsızlığı yerine amaç birliği tercih edilir. Öte yandan, ortak bir ekonomik hedef doğrultusunda merkez bankasının hangi enstrümanları, ne şekilde kullanacağı konusunda bağımsız karar alma hakkına sahip olmasına ve para politikası üzerinde tam kontrolü olmasına araç bağımsızlığı denir. Araç bağımsızlığı, neredeyse tüm demokratik ülkelerde hassasiyetle uygulanmaya çalışılır.

Merkez bankasının siyasi otoriteden etkilenme ve ya da kontrolüne girme riskini azaltmak gerekçesiyle birçok merkez bankasında başkanlar uzun süreli seçilirler. Alman merkez bankası Bundesbank başkanlığını yapan Jens Weidmann, 2011-2021 yılları arasında 10 yıl başkanlık yapmıştır. Birçok ülkede merkez bankası başkan seçimi yine merkez bankası bünyesinde bir komisyon tarafından ve banka içinde uzun süreden beri görev yapan kişiler arasından seçilir. TCMB’de başkan, dört yıllığına Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Yakın zamana kadar görev süreleri dolan başkanların yerine yeni atamalar yapılmış ve her birisi görevini en etkin şekilde yerine getirmeye çalışmıştır. Pandemi sonrası dönemde yaşanmakta olan enflasyon sorununa yönelik olarak uygulanan politikalar çerçevesinde başkan atamalarında sürelerin kısaldığı görülmektedir. Geçtiğimiz günlerde göreve gelen Dr. Fatih Karahan Beyefendi’nin ABD merkez bankası FED’de uzun yılları kapsayan mesleki geçmişi ile etkin ve başarılı bir politika izleyeceğini ümit ediyoruz.

Son yıllarda Türkiye’de artan enflasyon sorunu nedeniyle sıklıkla iş dünyası, siyaset ve medyanın gündemine gelen TCMB’nin para politikaları üretme ve uygulama görevini etkin şekilde yürütebilmesi için her şeyden önce dış baskılardan uzak olması gerekir. Enflasyon nasıl bir günde bu düzeye yükselmediyse, bir günde tek haneye inmesi beklenmemeli, sabırla, etkin para ve maliye politikaları uygulanmaya devam edilmelidir. Bu çerçevede amaç yönünden TCMB ile hükümet ortak hedefler belirlemeli, ancak bu hedeflere yönelik olarak kullanılacak enstrümanlar TCMB’nin tasarrufuna bırakılmalıdır. Bu politika tam olarak amaç birliği ve araç bağımsızlığı ilkesini teyit etmektedir.  Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta, enflasyonla mücadelenin sadece faiz oranlarını artırmaktan ibaret olmadığıdır. TCMB bünyesindeki çok farklı enstrümanları, kendisine sürekli akan verileri değerlendirerek en optimal şekilde uygulamaya koyarak enflasyonu düşürme konusunda siyasi otorite ile eş güdümlü olarak çalışacak ve dileyelim başarılı olacaktır. Başarılı olmasında en önemli anahtar, istikrarlı ve isabetli para ve maliye politikalarının eşgüdümle uygulanması kadar, sabır, güven ve beklentilerin olumluya dönmesi de en az para ve maliye politikaları kadar önemlidir.