Recep Durul

Pandemi sonrasında hızla artan ve tüm çabalara rağmen bir türlü düşürülemeyen enflasyon sorunu toplumun tüm katmanları üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmaya devam ediyor. Bu nedenle olsa gerek son yıllarda hükümet ve TCMB tarafından uygulanan ekonomi politikaları toplumun tüm kesimleri tarafından dikkatle takip ediliyor.  Özellikle TCMB’nin her ay vereceği politika faiz kararlarını pür dikkat bekliyor, hatta zaman zaman ikili sohbetlerde kendi aramızda politika faizinin artıp artmayacağı ya da pas geçileceği üzerine tahminler yürütüyoruz. Adeta tüm toplum olarak birer ekonomist olduk, uygulanan politikaların muhtemel sonuçlarını tartışıyoruz.

Yüksek enflasyon, yerel ekonomilerde en çok yoksullardan başlamak üzere toplumun tüm katmanlarını etkileyen bir ekonomi hastalığıdır. Orta ve orta altı kesim ile ücretli kesim yüksek enflasyonun geliri aşındırıcı etkisi ile hızla yoksullaşır. Zengin kesim açısından durum farklıdır. Özellikle faizlerin enflasyonu baskılamak için yükseldiği dönemlerde zenginler, adeta enflasyon nimetinden istifade ederek banka mevduatlarını yüksek faiz gelirleri ile katlama imkânına sahip olurlar. Bu da toplum içinde gelir dağılımının zenginler lehine bozulmasına yol açar. Başka bir deyişle, yüksek enflasyon dönemlerinden yoksuldan zengine akan bir gelir transferi söz konusudur.

Yüksek enflasyon ortamında bireyler talebi öne çekerler. Talebin öne çekilmesinden kasıt, kısa bir süre içinde fiyatların nasılsa artacağını öngören bireylerin, ihtiyacı olsun ya da olmasın piyasadan mal alma veya tüketime yönelerek elindeki para değer kaybetmeden ihtiyacını görme çabasıdır. Bu nedenle enflasyonist dönemlerde firma sahipleri arasında stokçuluk yaygın olarak görülen bir işlemdir.

Enflasyonla mücadelede farklı enstrümanlar kullanılabilmesine karşın, tüm dünyada faiz en yaygın bilinen ve kullanılan antienflasyonist enstrümandır. Enflasyonun faiz artışı ile kontrol altına alınması stratejisi, aslında göründüğü kadar basit ve masum sonuçlar doğuran bir süreç değildir. Bir para politikası enstrümanı olarak faizin artırılmasının temel gerekçesi, özellikle talep enflasyonunun yoğun yaşandığı ekonomilerde talebin unsurlarından biri olan tüketimi kısma çabasıdır.

Bireyler ise ellerinde bulunan likit değerleri tüketime aktarmak ile bankada faiz imkanlarından istifade etmek üzere mevduata çevirmek arasında tercih yaparlar. Enflasyonun yol açtığı aşınmadan daha yüksek getiri alacağını gören yatırımcı, parasını tüketime yöneltmek yerine bankada yatırıma çevirerek faiz avantajından yararlanmayı seçecektir. Bu da aslında dolaylı olarak tüketim tercihini erteleyeceği anlamına gelmektedir. Çok yüksek olmayan enflasyon seviyelerinde, bu enflasyon düzeyinin biraz üzerinde saptanacak faiz oranları gerçekten çok kısa bir süre içinde piyasada karşılık görür. Ancak yüksek enflasyonun hâkim olduğu ekonomilerde faizin tek başına enflasyonu düşürmesi oldukça güçtür. Bu nedenle bu ekonomilerde faiz yanında diğer yapısal değişim ve dönüşümlere de yer vermek gerekir.

Gaye Erkan hanımefendinin TCMB Başkanı olmasının ardından, uzun süreden beri devam eden negatif faiz politikası terk edilerek faiz oranları kademeli olarak yükseltilmeye başlanmıştır. Sayın Erkan göreve geldiğinde %8,5 olan politika faizi, geçen süre içinde 3650 baz puan artışla %45’e yükselmiştir. Merkez Bankası’nın politika faizi aslında Merkez Bankası’nın ticari bankalara bir hafta vadeli repo işlemlerinde uygulanan faiz oranıdır. Ancak politika faizindeki değişiklikler mevduat faizi, kredi faizi gibi oranlar üzerinde de etkili olabilmektedir. Bu nedenle politika faizinde yapılan bir artış, mevduat ve kredi faizlerinin de artmasına yol açacaktır. Mevduat faizinin artması, vadeli mevduata parasını yatıran yatırımcı açısından daha yüksek faiz getirisi sağlayacak olması dolayısıyla olumlu bir gelişmedir. Bunun yanında yerli paraya güven artışı ile birlikte dövize olan rağbet azalmaya başlar. Bunun sonucunda döviz yerli para karşısında değer kaybeder. Yüksek enflasyon dönemlerinde yerli paraya güvenin azalması ile ortaya çıkan dolarizasyon sorunu da faizin cazibesi ile belli ölçüde kontrol altına alınabilir.

Faiz artışlarının ticari bankalar tarafından algılanması da dolaylı yoldan özel ve kamu sektörü yatırımlarını etkiler. Ticari bankalar kendi parasını üreten kurumlar olmayıp, mevduata yatırılan paraları talep edenlere kredi olarak veren ticari işletmelerdir. Bu nedenle, mevduat faizlerinin artması ile bankalar açısından daha maliyetli hale gelen mevduatta para tutma süreci, kredi faizlerine yansıtılarak giderilir. Bu süreç, özellikle yatırım yapmak için banka kredisine ihtiyaç duyan özel sektör girişimcileri açısından olumsuz bir durumun ortaya çıkmasına yol açar. Kredi faizlerinin yükselmesi yatırımcılar açısından kaynak bulmada güçlüklere ve bankalardan talep edecekleri kredilerin maliyetlerinin yükselmesiyle cazibesini kaybetmeye başlayacak ve yatırımlar azalacaktır. Zira yatırım için can suyu olacak sermayeyi artık bankadan daha pahalı temin etmek durumunda kalacaklardır. Son dönemlerde Türkiye’de uygulanmakta olan sıkılaştırıcı para ve maliye politikaları çerçevesinde bankaların kredi hacimleri de önemli ölçüde daraltıldığından, faiz artışları özel sektör yatırımcıları açısından oldukça zorlayıcı olabilmektedir.

Bilhassa kısa vadeli borçlanmalarda faiz oranlarının yükselmesi, özel sektör ve kamu sektörü için borç yükünün artması, borcun sürdürülebilirliği gibi konularda önemli sorunların yaşanmasına yol açabilir. Bu nedenle faiz oranları, özel ve kamu sektörü yatırımları için borçlanma maliyetlerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Merkez bankası kısa vadeli faiz oranlarını artırdığında, bu karar ekonomideki genel kredi maliyetini etkileyerek ticari bankaların özel sektör yatırımcılarına verdiği kredi faiz oranlarının da merkezin faiz artırımından daha yüksek olacak şekilde artmasına yol açacaktır. Bu da firmaların borçlanma maliyetlerini artıracaktır.  Artan faiz oranları, firmaların bankalardan veya diğer finansal kuruluşlardan borç almasını daha güç ve maliyetli hâle getirecektir. Bunun sonucunda krediye erişim zorlaşacak ve firmaların büyüme fırsatlarına yatırım yapma, işletmelerin operasyonel giderlerini karşılama veya mevcut borcu yeniden finanse etme için ihtiyaç duyulan fonları sağlayacak kredi, kredi limiti ve diğer finansman türlerine ulaşım daha zor ve maliyetli olacaktır. Bunun yanında, artan faiz oranları, firmaların ödenmemiş borçları için ödedikleri faiz giderlerinin artmasına yol açacak, bu da nakit akış yönetiminin daha zorlayıcı ve daha kırılgan bir mali tablonun ortaya çıkmasına yol açacaktır. Borçlanma maliyetlerinin artması, firmaların yeni proje, ekipman, işe ek personel alma, istihdam ve Ar-Ge gibi yatırımlara girişmesinde daha az cesaretli olmalarına yol açacaktır. Bu durum, dolaylı olarak üretim azalması, çıktı azalması, istihdam azalması ve nihayetinde milli gelir azalmasına zemin hazırlayacaktır.

Bu olumsuz sonuçlarına karşın mevduat ve kredi faizlerinin yükselmesinin beklenen politika sonucu talebin düşmesidir. Faiz artışları ile birlikte piyasadan çekilen yerli para artık daha değerli hale geleceğinden yerli para yabancı para karşısında değer kazanmaya başlar. Bu durum, ithal girdi maliyetlerinin azalması yanında yerli paranın değerlenmesi ile ithal mallar daha ucuz hale geleceğinden ithalatın artmasına yol açar. Buna karşılık rezerv paralar karşısında değerlenen yerli para, özellikle fiyat rekabeti ile küresel piyasalarda alıcı bulan ihraç mallarımız açısından olumsuz bir durum ortaya koyar. Aşırı değerli yerli para ihraç mallarımızı yabancı piyasalarda daha pahalı hale getirecektir. Tüketimin azalması, yatırımın azalması, ihracatın azalması, buna karşılık ithalatın artması sonucunda ekonomik büyüme ve GSYIH geriler. Ekonomik büyümede yavaşlama ve milli gelirin azalması, tüm toplum açısından olumsuz etkiler ortaya koyar. Ancak uygulanan faiz artırımları, istikrarlı, sonuç odaklı ve enflasyonda gerileme emareleri verirse toplum ve piyasa oyuncuları nezdinde yakın zamanda ekonominin düzeleceği ve enflasyonun azalacağına dair olumlu beklentilerin artmasına yol açar. Bir ekonomide beklenti kanalının iyi şekilde işlemesi, uygulamaya konan ekonomi politikalarının başarılı olabilmesi için en temel parametrelerden birisidir.

Sonuç olarak enflasyonun ateşini düşürmek için uygulamaya konan yüksek faiz enstrümanının enflasyonu düşürme çabalarını gerçekleştirirken yol açtığı olumsuzlukları da dikkate alarak bunlara uygun politikalar geliştirmek, ekonominin tüm sektörleriyle sağlıklı şekilde işlemeye devamı için hayati öneme haizdir. Bu çerçevede özellikle ihracatçı firmaların artan faizler ve değerli TL dolayısıyla kaybettikleri rekabet avantajını tekrar kazanabilmek için hükümetimizin bu firmaları destekleyici teşviklerle süreci tüm piyasa katılımcıları açısından sağlıklı işletmesi konusuna dikkat etmesi gerektiği kanaatindeyiz.