Bir gün kral tebdili kıyafetle çıkmış ahalinin arasına, başlamış bugünkü kamuoyu araştırmasına. Sosyal medya olmadığı için halk kralı tanımıyormuş. Kral yanından geçen herkese “kralı soruyormuş”. Cevapları yanındakiler not ediyorlarmış. Kral yaptığı işten memnun. Bir kadın yanlarına yaklaşmış. Kral bu hanıma da aynı soruyu sormuş. “Ana kralı beğeniyor musun?” kanı ne kadar küfür ve hakaret varsa krala karşı söylemiş. Kral, “Ana kralı tanıyor musun? Yaptıklarını biliyor musun?” Yok oğul. Peki, neden bu kadar kötü konuşuyorsun? Kralın aldığı cevap şudur.
Ne bileyim oğul. Herkes kötülüyor da bende ona onun için hakaret ediyorum. Bunu kenara koyuyoruz ve yine ta ötelere gidiyoruz.
Kenan ilinde yani bugünkü Filistin topraklarında yaşayan Hz Yakup Peygamber ve ailesi varmış. İbrahim peygamberin torunlarından birisiymiş. Yakup peygamberin on çocuğu olmuş. İlk eşinden de on çocuktan sonra iki çocuğu olmuş. İlk eşi yıllarca çocuğu olmamış. Biri Yusuf biri Bünyamin. Yusuf 5 veya altı yaşlarındayken kardeşi Bünyamin dünyaya gelirken annesi doğumda ölmüş. 
Yusuf, çok güzel, çok akıllı ve hikmet sahibiymiş. Anne ayrı ağabeyleri kardeşlerini kıskanmaya başlamışlar. Her konuştuğunu içten içe kabul ettikleri halde hırsları onları Yusuf’a hep düşmanlık ettiriyormuş. Yaklaşık on yaşlarında iken Yusuf’u babasından ayırıp kıra götürmüşler. Hem döğmüşler hem de öldürmeye kalkmışlar. İki ağabeyi öldürülmesine engel olmuşlar. Ve kuyuya atmışlar. Gelen bir kervan su için kuyuya gelince kovadan dünya güzeli bir çocuk çıkıvermiş. Kervanın üstüne on delikanlı üşüşüvermişler. Kardeşlerini köle olarak satmışlar. Yusuf’tan kurtulmuşlar.
Yusuf’a Cebrail gelip peygamberliğini müjdelemiş ve sabırla kaderini yaşamaya başlamış. Kardeşleri ise yalan, ihanet, kötülük içinde hayatlarından mutlu olmadan yaşamaya başlamışlar. Ve Yakup peygambere yani babalarına hep yalan söylemeye devam etmişler. Doğruyu bildikleri halde yalanla hayatlarını devam ettirmişler. 
Yusuf Mısıra sultan olmak için köle pazarında Mısır azizine (başbakan) satılır. Çok ucuz bir paraya alınan Yusuf çok bir servete satılır. Büyütülür ve zamanın şartlarına göre eğitilir. Ama Yusuf bir başkadır. İtaatkârdır, verilen her işi eksiksiz yapar. Kısa zamanda hikmetle büyük işler başarır. Yöneticiliği Allah’ın ona bahşettiği ilimle başarır. Hikmetle çözülmeyen işleri çözer.
Sarayda Yusuf, sarayın hanımefendisi Züleyha tarafından anne şefkatiyle büyütülür. Lakin çocuğu olmayan Züleyha anlamadığı bir sevgi ile büyüttüğü Yusuf’a tutkundur. Ve Yusuf kardeşlerinin kıskançlığı ile kuyuya atılırken geçirdiği imtihanın daha zorlusuyla karşı karşıyadır.  
Yusuf, isteseydi sarayda büyümenin nimetlerini değerlendirirdi. Ama o, nerede gariban varsa onları destekledi ve onlarla dost oldu. Elinde dünyalık ne varsa her birini kölelere ve gariplere dağıtan bir gençtir Yusuf. Serpilip delikanlı olan Yusuf, ona bakanları kendine hayran bırakan bir genç olarak onu büyüten Züleyha’yı da derinden etkilemeye başlamıştır. Zeliha çocuğa merhamet ve şefkat sevgisini deruni bir aşka çevirmiştir. Ama Yusuf sadece görevini yapıp Züleyha’dan uzak durmaktadır. İlahi emir buyurdu ki: “ O tam ergenlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz güzel iş yapanları böyle mükâfatlandırırız. Derken evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murat alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve haydi beri gel, dedi. Yusuf; Allah’a sığınırım. Muhakkak ki kocan benim efendim ve bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar, dedi. O bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.
Kendimize bakalım. Kaç insan böyle bir teklif karşısında iffetimizi koruyabilir? Ve Yusuf’a kocaman saraylar ZİNDAN oldu. Gerçek zindan ise ona kurtuluş vesilesi oldu. Mısır’ın aristokrat kadınları ve sosyal medyayı elinde tutan TAPINAK KÂHİNLERİ Yusuf’un aleyhine bütün güçleri ile uğraşıyorlardı. 
Yusuf’u ve bilgilerini aslında kabul ediyorlardı ancak nefisleri onları doğrulara karşı durmayı emrediyordu. Ve tapınak kâhinleri insanları öylesine kendilerine bağlamışlardı ki insanlar onları yarı tanrı kabul ediyorlardı. Söylediklerine inanmasalar bile itaat ediyorlardı. Güç ellerinde olduğu için herkes onların kölesiydi. Ne söyleseler kabul ediliyor ve ne yapsalar haklıydılar. Şehrin bir köşesinde konuşulandan kâhinlerin haberi olurdu. Onların her dediği yanlış da olsa doğruydu. 
İki büyük güç vardı. Züleyha tanrıçaydı ve siyasi gücü, kâhinler maddi ve manevi gücü temsil ediyorlardı. Hakikati temsil eden Hz Yusuf idi. Ve insanların herkesin dediğine kanması kadar normal bir durum yoktu. Neden gerçeklere karşı olduklarını da bilmiyor ve kadının Kral’ı kötülediği gibi hakikati kötülüyorlardı.
Dün böyleydi. Bugün de böyledir. Yarında böyle çarpışmalar devam edecektir. Lütfen herkes önüne açsın ve kitabını okusun. Yapılan bunca hizmetler kimler tarafından kabul görüyor, kimler tarafından reddediliyor ve kabul etseler de hep tenkit ediliyor ortadadır. Hz Yusuf da böyleydi. Ama bir hakikati unutmayalım. “Hak gelince batıl yok olur. Batıl yok olmaya mahkûmdur”. Hz Yusuf 3’e kadar hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Selam ve dualarımla. 
Saim ORAL, Kartal 5 Ocak 2023