Bugün 18 Mart 2021. Çanakkale geçilmez dedirten şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmetler diliyorum. Nice bilmediğimiz yürek yakan hikâyeler yaşandı. Miralay Şükrü Ankara amcadan 1967 yılında dinlemiştim (Allah rahmet eylesin). Sanki Yedim Camiinde bizlere, gözyaşları bembeyaz sakalına dökülürken şöyle demişti. 

- Evlatlarım! Çanakkale de geceleri hücum edilmezdi. Herkes mevzilerinde yaralarını sardırır, temizliğini, silah bakımını ve ibadetlerini yaparak dualar ederdi. Biz de subay çadırında günü değerlendirir ve yarınki stratejilerimizi teati ederdik. Bir gece mutat işlerimizi yaparken bir yüzbaşının devamlı ağladığını gördük. Normal karşıladık. Çünkü bu savaş sıradan bir savaş değildi. Herkesin ruh halini etkiliyordu. Namazlarımızı eda ettik. Oturup durum değerlendirmesi yaparken gözyaşları dinmeyen yüzbaşıya sorduk. 

- Yüzbaşım nedir bu halin. Yemek yemedin. Namazda bile ağladın, dedim.

- Komutanım, bugün öyle bir olay yaşadım ki, şehit olamazsam asla unutmayacağım. 17, 18 yaşlarında aynı köylü iki arkadaş vardı. Biz onları ikiz zannederdik. Siperlerdeydik ve hücum emrini verdim. İlk çıkan askerlerimiz daha on adım gitmeden şehit düştüler. Mevzide kıyamet kopuyor. Bilal denilen askerin ikizi Hasan şehit düşmüştü. Bilal bana yalvarıyor. Ağlıyor, sızlıyor ve müsaade istiyordu.

- Komutanım müsaade edin gidip Hasan kardeşimi alıp mevzie getireyim. Ben izin vermedim. Çok yalvardı. Değmez dedim. Sen de şehit olursun dedim, dinletemedim. Sonunda peki dedim. Tekbir getirerek öyle bir sıçradı ki mevziden, hepimizin gözleri fal taşı gibi açıldı. Bilal dağ gibi geldi gözümüze. Mevziden çıkınca silahlar ateş kustu. Mevzi deliğinden bakıyoruz. Bir tane mermi isabet etmedi. Bir hamlede ikizi dediğimiz Hasan’ın üzerine abandı. Durdu, konuştular, bakıştılar. Hala mermiler sağanak yağmur gibi yağıyordu. Bilal, Hasanı omuzladı. Bir ayağa kalkışı var ki sanki ulu çınar gibi heybetliydi. Zikzaklar çizerek tek mermi isabet etmeden mevzie girdiler. Arkadaşını uzattı. Gözlerini kapattı. Üzerini bayrakla örttü. Künyesini aldı ve dedi ki,

- Gardaşım Hasan, künyeni Hatça teyzeme vereceğim. Ve diyeceğim ki, “Ne mutlu sana ki “ŞEHİT ANASI”  oldun. Sonra bana döndü,

- Komutanım teşekkür ederim.

- Evladım bu tehlikeye kendini attın. Değdi mi?

- Değdi komutanım, değdi. Ben yanına vardığımda şehit olmamıştı. Beni görünce;

- GELECEĞİNİ BİLİYORDUM, dedi ve şehit oldu.

Güzel insanlar! Bu necip milletin şerefli Mehmetçiği öyle bir ruhla bu aziz vatanı emanet etti ki, onlar abdestsiz siperlerine girmediler. Dini ve milli duygularından asla taviz vermediler. Vatan, millet, namusumuz, dinimiz için mücadele ettiler. Bu vatanı bizlere ve nesillerimize emanet ettiler. Nice dünyalık değerlerinden vazgeçtiler. Şahadet mertebesine eriştiler.

Biz, bu şehitlerin ülkülerine, hayallerine, değerlerine, beklentilerine cevap verebiliyor muyuz? Bize bıraktıkları değerlere sahip çıkıyor muyuz?  Emanetlerine ne kadar sahip çıkıyoruz? O gün savaş ettikleri değer yargılarımızı biz bugün koruyabildik mi? Yoksa onlar bizim kaybettiğimiz değer yargılarımız için boşuna mı can verdiler?

Albayrağımızın dalgalandığı yurdumuzda ki; ailelerimiz, öğretmenlerimiz, hocalarımız, yöneticilerimiz, siyasetçilerimiz, devlet erkânımız, vekillerimiz, bakanlarımız, Cumhurbaşkanımız, lütfen nesillerimizin atalarına layık evlat olarak yetişmeleri için gereğini yapıp çocuklarımızı yetiştirelim. Milli, manevi değerlerimizi kaybetmeden, muasır medeniyetlerin üstünde öncü millet olma gururunu yaşayalım ki; ŞEHİTLERİMİZİN RUHLARI ŞAD OLSUN.

Allah şehitlerimiz, gazilerimize ve bütün geçmişlrimize rahmet eylesin. Salgın hastalıktan can verenlere rahmet, hastalara şifa ihsan eylesin. Kavli ve fiili dualarımızın kabulünü diliyorum. Cuma günü, Şaban ayının bereketiyle Ramazan ayına ulaşmayı temenni ediyorum.

Selam ve dualarımla.

Saim ORAL, Kartal 18 Mart 2021