Özel albenili hastanelerin girişi, lüks otellerle ikiz kardeşler gibi; ilk katlar birer pastane, üst katlar da -sedye alacak büyüklükteki asansörlerle değişik kliniklere çıkılan- birer hastane...
* * *
Bazı devlet hastanelerinin de imajı aynı...
Ama yine de, sanki Meclis salonunda, yahut komisyonlarından birindeymişçesine; bazen hastalarla, bazen hasta yakınlarıyla doktorlar sille tokat dövüşmek zorunda kalıyorlar ve hatta öldürülüyorlar.
* * *
Nihayet Sağlık Bakanlığı açıklamış; “Doktorlar için ‘imdat’ hattı” açılıyormuş.
* * *
Mizah edebiyatının “Tıp” ile ilgili kanadı, alabildiğine zengindir ama; “Doktorlar için ‘imdat’ hattı” açılması hepsinin üstüne sanırım tüy dikmekte.
* * *
Bir zamanlar bizim kuşağın doktorları arasında sınıf arkadaşlarım da vardı; Gürbüz Barlas gibi aile dostlarımız da; Hüsnü Göksel gibi gönüldaşlarım da...
* * *
Madem sokaklarda “Beyaz isyan” başladı; gülümsetici birkaç doktor fıkrasıyla, bir pazar şekerlemesi sunmaya çalışalım biz de hem hekimlere, hem de haftanın ağırlığını unutmak isteyenlere.
* * *
Adamın biri, bir doktora telefonla:
-Acele yetişin doktor, diyor; karım yanlışlıkla bir şişe benzin içti, şimdi bahçede durmadan kavisler çiziyor koşarak, kendisini zaptedemiyoruz.
* * *
Doktorun cevabı:
-Hiç merak etmeyin, sadece bahçenin sokağa açılan kapısını kapatın. Benzini tümden bittiğinde, kendiliğinden duracaktır karınız.
* * *
Bir “kadın doğum” doktorunun da iflahı kesilmiş bir bebeği doğurturken; çünkü bebek boyuna gülüyormuş.
* * *
Sonunda doktor, çıkarıp şöyle havaya kaldırmış bebeği, yüzüne hafif iki şaplak atıp, hafif sallamış.
* * *
O sırada gözüne bebeğin sımsıkı kapalı tuttuğu sağ yumruğu ilişmiş. Zor bela açmış bebeğin yumruğunu, meğer avcunda doğum kontrol hapını tutuyormuş gülerek.
* * *
Doktor fıkraları da ciltleri dolduracak kadar bol ama; 28 Şubat tutuklamalarıyla tartışmaları da dalga dalga sürüp gitmekte.
* * *
İçkili bir kafeteryaya 2 arkadaş gitmiş.
Ama bir tanesinin gözleri kayıyor, ayakları dolaşıyormuş; derken boylu boyunca yere kapaklanıp, öyle sızıp kalmış yerde.
* * *
Öteki amerikanbara dayanıp barmene:
-Bana bir duble viski, demiş.
Barmen de:
-Tamam, diye; bir duble viskiyi onun önüne koyarken sormuş:
-Arkadaşınız ne olacak?
* * *
Viskisini yudumlamaya başlayan da:
-Dalga mı geçiyorsun yahu, demiş; o hiçbir şey içmeyecek, arabayı o kullanıyor çünkü...
* * *
Dalga dalga gözaltına alınan 28 Şubat sanıklarından da, hangilerinin rütbe sarhoşluğuna uğrayarak araba kullandığı, bakalım ne zaman belli olacak?
* * *
Bilimsel uzmanlardan biri:
-Lodos kasırgasına benzer bir tayfunda, gökdelenler de yıkılabilir, çünkü bu alanda gerekli olan ne önlemler alınıyor inşaat sırasında, ne denetimler yapılıyor, diyordu.
* * *
Nasreddin Hoca’ya sordular:
-Sen ne diyorsun Hoca, şiddetli bir rüzgârda yıkılır mı o 250 m. yüksekliğindeki gökdelenler?
* * *
Hoca’nın cevabı:
-Yıkılırsa yıkılır; nasıl olsa politikacılara göre, “takdir-i ilahi” gerekçesine halkımız asla karşı çıkmıyor.
* * *
Bağdat Caddesi’nde dolaşan hanımlara bir uyarı:
-Birçok apartmanın pencereleri altında “Kiralık” levhası var. Bazıları da iyice alt katlarda. Sakın onların önlerinde durmayın. Birileri çekebilir fotoğrafınızı.
* * *
Akıl hastanesinin birinde, bir mektup gelmiş bir hastaya.
Aklından zoru olan kişi, zarfı yırttığında sadece beyaz bir kâğıt çıkmış mektubun içinden ve deli de:
-Ne iyi şu karım, demiş; bana tüm haberleri göndermiş işte.
* * *
Söylentilere göre de, aklından zoru olan kişi, hastaneden çıktıktan sonra siyasete atılmış.
Her kürsüye çıkışta da, o beyaz sayfayı gösteriyor:
-İşte alnımız da tıpkı böyle, diyormuş.
* * *
Kendisini dinleyenler, alnının temizliğini kastettiğini sanıyorlarmış. Bir politikacının, delinin biri olduğunu kim tahmin edebilir ki...
Oysa kürsüdeki “alnının anısal haberlerle dolu kaza yazısını” gösteriyormuş.
* * *
Gülderen Alpagut’tan bir şiirle bitirelim yazıyı:

Bir yapıda yanyana, üstüste 40 dairede insanlar,
Kaygılarıyla savaşırlar.

Sözüm ona ilk bahar
İçim bazan buz gibi, bazan yandıkça yanar.

Nezle grip bir yandan,
Zorla nefes alırsın
Boğazın parçalanır
Varlığın pesperişan...
 
Gece yarısı dörtte
Kaleme sarılırsın.
Yok konuşacak bir kimse,
Yalnızlığı, yalnızlığı, yalnızlığı yaşarsın.