Bütün partiler tutuklu milletvekilleri üzerinden politika yapıyorlar. Unutmamanız gerekir ki, burası Türkiye ve buradan çıkış yok. Bugün onların hakları yeniyor, yarın sizler aynı duruma düşebilirsiniz. O zaman ne yapacaksınız? Yazıktır, yapılan insafsızlıktır.

Ne kadar garip insanlarız...

Kendi başımızdan geçenleri dahi unutuveriyoruz.

Şu anda halkın oylarıyla seçilmiş, "Bizim temsilcimiz olun" denmiş 9 milletvekili hala hapishanelerde tutuluyor.

Neden?

Anayasa ve yasaları öylesine bir yorumladık ki, sonunda adamları hapishaneye mahkum ettik. Bu, karşılıklı bir inatlaşmadan doğdu. CHP, BDP ve MHP iktidar partisine bir gol atmak, açılan davaları “Takmadığını” göstermek için, böyle bir sonuçla karşılaşabileceklerini bile bile hareket ettiler. İktidar partisi ise, bu golü yememek için direndi ve işi uzutmak için de elinden geleni yaptı.

Herkes bu ayıba imza attı.

Yani hepsi politik oyunlara kurban edildiler.

Aradan aylar geçti ve sorun çözülemedi.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuda en samimi çalışan, yapıcı davranan ve bir çıkış yolu arayan da, TBMM Başkanı Cemil Çiçek oldu. Gitti Başbakan ile konuştu, partileri uyardı, kamuoyunu duyarlılaştırdı.

Aslında çok haklı. Unutmayalım ki, bu insanlar artık bizim temsilcilerimiz. Teknik bir yorumla onları hapishanede tutmak bu Meclis'e ve hangi partiden olursa olsun, milletvekillerine hiç mi hiç yakışmıyor.

Hele Ak Partililer zamanında kendilerine uygulanan oyunları çok iyi bilirler, şimdi aynı oyunları ve politika kavgaları kendi meslekdaşlarına layık görmemelidirler.

Unutmayalım, bugün başkasının düşürüldüğü tuzak, yarın sizleri de yutabilir.

Bırakın politika kavgasını ve bitirin şu işi...

MHP inadından vazgeçmeli.

AK Parti ayak sürümeyi bırakmalı.

BİR DÖNEMİN PERDE ARKASI:

28 ŞUBAT’ IN DVD’Sİ KİTAPÇILARDA...

Haftalardır soruyordunuz. Mail atıyor, telefon ediyor ve "Ne zaman?" diyordunuz.

Sonunda çıktı.

CNN TÜRK' te büyük bir merakla izlenen SON DARBE : 28 Şubat belgeselinin DVD' si nihayet kitapçılara dağıtıldı. Belgesel bir yanda kitabı, öte yanda DVD' si ile tam bir yakın siyasi tarih kaynakçası oluşturuyor.

Bu davayı çok konuşacağız.

Askerin ne yaptığından, medya başta olmak üzere, sivillerin verdikleri desteğe kadar tüm gelişmeleri bilmeden, tartışmaya katılabilmek imkansızdır.

1993' ten başlayıp 1998' e kadarki süreç, bu ülkenin tarihinde son derece önemli bir yer tutuyor. Canlı tanıkların anlatımıyla çok renkli ve son derece tarafsız bir belgesel oldu.

ÖZEL HAYATIMIZ MAHVOLDU...

Sanki doğalmış gibi davranıyoruz. Adeta alıştık. Herkes dinleniyor. Telefonlarda konuşulmaz oldu. Buna rağmen toplumda bir ayaklanma yok.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ in  geçenlerdeki bir konuşması son derece uyarıcıydı:

“...İki kişiyle oturup doğru dürüst konuşamıyruz. Ertesi gün gazetelerde, ortam dinlemesinden tutun, bilmem neye varıncaya kadar... Bunların kanunsuz olması hukuk anlamında bir şey ifade etmiyor olabilir. İki kişi arasındaki konuşma ertesi gün gazetede çıkıyorsa ceza hukuku alanındaki gelişme onun yanında çok hafif kalır. Zaten komple bitiriyorlar sizi, siz sonuçta beraat de etseniz, konuyla ilgili hukuken bir sonuç çıkmasa bile kamuoyu nezdinde, 30 yıllık mesleki, ailevi itibarınızdan tutun, evinizin içine, dostlarınızın arasına fitne fesat giriyor. Bir sürü huzursuzluğu, sıkıntıyı yaşıyorsunuz."

Bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolu, yeni bir anayasa yapmak. Başka çare yok.

Önümüzde bu fırsatta var, ancak bir türlü diğer gündem maddelerinden kurtulup enerjimizi anayasa hazırlanmasına yoğunlaştıramıyoruz.

Özetle çıkarlarımızı net göremiyoruz.

TOPBAŞ KAVGA YERİNE MUTLAKA MÜDAHALE EDER...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yönetmeliğine yapılan değişiklik olmadı. Daha şimdiden öylesine ters tepkilere yol açtı ki, bundan sonra toparlamak çok güç. Genel izlenim şöyle: Ak Parti belediyesi sanatı yönetmek için kolları sıvadı. Muhafazakar tiyatro dönemine giriliyor...

Belediye ne yapmak istediğini tam anlatamadı. Bu değişimin yönetimi kime bırakıldıysa şimdiden başarısız oldu. Başkan Topbaş besbelli arada kalmış gibi görünüyor. Sıkıntılı bir hali var. Müdahale edecek, ancak zamanını hesaplıyormuş gibi bir hali var.

Topbaş' ın bu olayı böyle bırakacağına inanamıyorum. Başkan kavga sevmez, mutlaka bir orta yol bulmak isteyecektir ve bulması da gerekir. Bugüne kadarki yönetim şeklinde daima uzlaşıdan yana olmuştur. Ondan beklenen de budur.

Şehir Tiyatroları, bir belediye memurunun iki dudağı arasına bırakılamaz.

BELEDİYELER ŞİMDİ, MECLİS’E HESAP VERECEK...

TBMM Dilekçe Komisyonu Otopark Araştırma Alt Komisyonu, aylar sonra raporunu açıkladı. Son derece çarpıcı sonuçlar var.

Saptanabildiği kadarıyla, Türkiye' nin dört bir köşesindeki belediyelerde, apartman altlarına yapılması gereken park yerleri karşılığında, 143 milyon TL toplanmış, ancak bunun karşılığında hiçbir şey yapılmamış. Tam aksine, bu para maaş ve borç ödemeleri için açıkçası çar çur edilmiş.

Şimdi de bizler kaldırımlar üstüne dizilen otomobiller yüzünden doğru dürüst yürüyemiyoruz.

Belediyelerin bu yaptıklarını mutlaka ödemeleri gerekiyor.

TBMM'den bunu bekliyoruz.

Ellerine sağlık.

SAMİZDAT

“Hakikatlere dayanacak gücünüz var mı?”

“Hatice Hanım yine seslendi; bağırıyordu ve sesinde tuhaflık vardı; yataktan hızla kalktım, üst kattan aşağıya baktığımda giriş kapısının koridorunda polisleri gördüm. O andan itibaren hayatımdan zaman kavramı çıktı.”

Gazeteci Soner Yalçın’ ın son kitabı “Samizdat” böyle başlıyor. “Samizdat”, Sovyet Rusya’ya ait bir terim. KGB’ nin yasakladığı kaçak yayınlara bu adı verirlerdi.

Samizdat Gazeteci Soner’in 14 Şubat 2011’de evinden alınmasıyla başlıyor ve 29 gün boyunca gün gün ne olduysa anlatıyor. Son bölümü, 29. günden sonra 395. güne atlıyor ve duruşmalarından örnekler veriyor, kitabın çıkış hikayesini anlatıyor. Son derece sürükleyici. Bir çırpıda okudum diyebilirim. Soner neden içeride olduğunu, gözaltına alınış hikayesini bir roman gibi yazmış. Son yıllarda operasyonlar, dalgalar, tutuklamalar, uzayan davalardır sürüp gidiyor. Birçok gazeteci arkadaşımız tutuklandı. Bunun böyle gitmemesi, yargının daha hızlı işini yapması gerek. Günler, haftalar, aylar, yıllar insanların ömründen gidiyor.