Salgının adı doğru ama ne yazık ki doğru tanım yetmiyor.

Doğru tanıma karşı alınacak önlemlerin de doğru olması gerekiyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği 11 Mart 2020’den bugüne değin medyamız ve siyasal iktidar sürecin doğru yönetildiğine dair söylemlerde bulunuyorsa da maalesef öyle olmadığına tanık oluyoruz.

Aralık ayından bu yana Çin’de başlayan bu salgının Türkiye’de görülme zaman ölçeği neredeyse üç ayı buldu.

Başta Çin, sonrasında İran ve Avrupa ülkeleri, Güney Kore, dünyanın hemen hemen büyük bölümüne sıçrayan ve ondan sonra bizde görülen bu salgının tanımı yapılmasına rağmen öngörüdeki gecikme, salgını hafife alma ve buna yönelik doğal olarak da önlemlerin geciktirilmesi ile karşı karşıyayız. Çok basit bir şekilde ifade edecek olursak bu salgının/virüsün özelliği temasla geçmesi. Yakın temasla oluşan bir durum söz konusu olmasına rağmen virüsün başladığı andan itibaren temel yanlışlık bu noktada yapıldı. Çin, İran ve İngiltere yaptıkları bu yanlışlığın faturasını ağır ödedi.

İtalya halen çok ağır ödüyor. Virüsün adını koyuyorsunuz, temasla bulaşacağını söylüyorsunuz, virüsün ölümcül tehlikesini de tarif ediyorsunuz ama ona karşı olan önlemleri alma konusunda ise maalesef gerekenleri yerine getirmiyorsunuz ve hep geç kalınıyor. Ancak bir virüs için bırakın bir hafta veya on gün, bir gün ya da bir saat bile çok uzun.

En iyimser tahminle Çin’in Wuhan kentindeki üç-dört insandan milyarlarca insana bulaşmış olan bir virüsten bahsediyoruz.

Böylesine bir tanım içerisinde tarifini yaptığımız virüse karşı alınacak önlemler de bu kadar hızlı ve öngörülü olmalıydı ama dünya bütünüyle bu konuda sınıfta kaldı. Biz de sınıfta kaldık. 90 günlük bir zaman bizim için büyük bir hazineydi. Bütün dünyada bu salgın yayılırken henüz bizde görülmemesi bizim açımızdan müthiş bir avantajlı durumdu. Dünya artık bir köy ve bu salgın çok hızlı bir şekilde bulaşıyordu ve bize de bulaşacağı belliydi.

Bu anlayış öncelikler arasında olmuş olsaydı, biz bırakın Mart ayında, Şubat ayında okulları kapatırdık, kapatmalıydık. Salgının bize geleceği belliydi ama maalesef bize geldikten sonra önlemini aldık. Ölümcül tarifini yaptığınız bir salgında öngörü kabiliyeti, siyasal liderlik ya da bilime inanmanın gerçekliği o daha gelmeden alınacak önlemlerdir.

Çünkü tarifini önceden yapıyorsunuz. Çin’de başladıktan sonra Avrupa’da görülen ve yaptığınız tarife göre temasla bulaşan bir virüs söz konusudur. O zaman yakın temasın en fazla olduğu yerler olan okullar, stadyumlar, eğlence merkezleri, camiler ve büyük fabrikalar ile ilgili önlemler alınmalıydı

Ancak maalesef ne siyasal liderlik ne öngörülü olma hali hayata geçirildi ne de bilimin gereğini yapma bütünüyle öncelikli hale getirildi.

Bizde de durum öyle. Bu 90 günlük altın zaman dilimini kullanamadık. Eğer siyasal liderlik olsaydı niçin ve neden olduğu halka izah edilerek bütün toplum ikna edilebilirdi ama olmadı. Türkiye’ye virüs girdikten sonra yine bu yapılmadı. Düşünebiliyor musunuz ilk ve orta dereceli okullar tatil edildi, maçlar önce seyircisiz oynandıktan sonra ertelendi, üniversiteler tatil edildi ama en önemlisi binlerce işçinin birbiriyle sıkı temas içinde çalıştığı fabrikalar ve işyerleri tatil edilmedi. Milyonlarca insan işe gitmek, çalışma zorunda ve dışarıda. 

Siz evde kalmalarını söylüyorsunuz. Bu kadar yaman bir çelişkiyi izah etmek mümkün mü? Milyonlar dışarıda ve milyonlara ‘evde kalın’ diyorsunuz. Evde kalmanın bir caydırıcılığı kalmıyor. Çünkü milyonlarca insan dışarıda ve dışarıda yakın temastan ötürü kaptığı virüsü evlere taşıyor.

Aslında bu ne kadar acil olduğu söylense de salgının boyutuna inanmamaktır. Gerçekçi olmayan bir bakış açısıdır. Neler yapılıyor biliyor musunuz? En acısı da budur. Eğer fabrikalar, büyük işyerleri (hayati derecede olanlar, stratejik olanlar, büyük virüsten korunacak şekilde dezenfekte edilecek şekilde veya temaslar arası mesafe daha da fazlalaştırılarak sürdürebilir stratejik yerler/sağlık ve diğer alanlardaki yerler hariç) çalışanlarının ücretli izne çıkarılma mecburiyeti olduğu için yapılmıyor.

Sorun yine paraya dayanıyor. Ne kadar acı bir durum. Çünkü ilkokul öğrencilerine para vermeniz gerekmiyor, üniversite öğrencilerine ücretli izin vermeniz gerekmiyor, maçlara giden seyirciye ücretli izin adı altında bir maddi yardımda bulunmanız gerekmiyor. En kolay olanı sıfır masrafla yapılan tercih ediyor. Devletin kendisinin verebileceği imkânları vermemek adına aslında bu virüsün yayılmasına yardımcı olunuyor.

Niyet bu olmasa bile alınan bu önlemler sahici ve gerçekçi olmadığı için virüsün önü kesilemiyor. Ancak Çin, hayatın her alanını durdurdu. Şu anda vaka sayısı artmıyor. Hayatın sürmesi adına gerekli temel ihtiyaçlar dışında hayatın durmasını sağlamalısınız. Ancak o zaman durumu kontrol altına alabilirsiniz, durumun nereye kadar gittiğini tespit edebilirsiniz ve bununla ilgili sahici bir mücadele vermiş olursunuz ama ne yazık ki bu yapılmıyor.