Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in Mavi Marmara gemisine yönelik eyleminin savaş suçu kapsamında değerlendirilebileceğini ama bunun mahkemenin soruşturma yapması için yeterli yoğunlukta olmadığına karar verdi.

AVUKATLAR KARARI ELEŞTİRDİ

Mavi Marmara gemisi avukatları, İsrail'in, gemiye düzenlediği saldırıya ilişkin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcılığının soruşturma açmama kararını eleştirdi.

Mavi Marmara gemisinin bayrak devleti olan Komorlar Birliği Devleti avukatları, düzenledikleri basın toplantısında Uluslarası Ceza Mahkemesi Savcılığına yapılan başvuruyu ve savcılığın tespitlerini değerlendirdi.

Avukatlar adına açıklama yapan Ramazan Arıtürk, İsrail tarafından Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010'da yapılan saldırıyla ilgili tüm delilleri topladıktan sonra, İsrail ve sorumluluğu bulunanlar hakkında UCM'ye başvurduklarını anımsattı.

Başvuru üzerine UCM Savcılığının, ön soruşturma başlattığını belirten avukat Arıtürk, ''UCM Savcılığı, hukuk usulü bakımından 'mahkemenin yetkisi, işlenen suçlar, suçun ağırlığı ve tamamlayıcılık' ilkeleri uyarınca Mavi Marmara vakıasını inceledi. Roma statüsünün 53. maddesi uyarınca, Mavi Marmara vakıasına ilişkin olarak soruşturma açıp açmama konusundaki kararında savcılık, bu davada yer, zaman ve konu bakımından UCM'nin yetkili olduğunu kabul etti'' dedi.

UCM, İSRAİL'İN İŞGALCİ DEVLET STATÜSÜNDE OLDUĞUNU KABUL ETTİ

UCM Savcılığının, İsrail'in hukuksuzlukları aleyhine şimdiye dek vurgulanmayan birçok konuya dikkati çektiğini vurgulayan Arıtürk, savcılığın İsrail'in Gazze üzerinde uluslararası hukuk nezdinde "işgalci devlet" statüsünde olduğunu kabul ettiğini, buna da İsrail'in, Gazze üzerindeki "etkin kontrolünü" devam ettirdiğini gerekçe olarak gösterdiğini söyledi.

Arıtürk, UCM Savcılığının, Mavi Marmara olayında savaş suçu işlendiğini de kabul ettiğini anımsatarak, ''Kasten adam öldürme'', ''Kasten ağır yaralama'' ve ''İnsan onuruyla bağdaşmayan saldırı'' suçlarının, gemide ve İsrail hapishanelerinde İsrail tarafından işlendiğinin tespit edildiğini ifade etti.

Bu suçlar bakımından savcılığın İsrail'in "meşru savunma" iddialarını da yerinde bulmadığını, gemideki "kasten adam öldürme" olaylarına bakıldığında bunların önemli bir kısmının baş ve boyun bölgesine çok yakın mesafeden ateş edilerek yapıldığını tespit ettiğini belirten Arıtürk, şunları söyledi:

''İsrail'in işlediği tespit edilen tüm bu suçlara rağmen UCM Savcılığı, işlenen suçlar hakkında 'suçun ağırlık derecesini yeterli' bulmadığı için soruşturma açmaktan imtina etmiştir. UCM Savcılık Ofisi, bunu da 'öldürülen mağdur sayısının azlığı, işlenen suçların filodaki 7 gemiden sadece birinde işlenmiş olması, filonun durdurulmasının Gazze'ye giden yardımlarda hatırı sayılır bir etkisi olmayacağı' gibi gerekçelere dayandırmıştır. UCM Savcılığının bu tespitlerine katılmak hukuken mümkün değildir. Zira aynı UCM, Sudan'da 11 kişinin öldürüldüğü iddiaları ile açılan Abu Garda davasında, ‘suçun yeterince ağır olduğunu kabul etmiştir.

Yine 'suçun ağırlık derecesini' incelerken UCM, 'bu suçların sadece Mavi Marmara’da işlenen suçlar olduğunu, İsrail'in Gazze'de işlediği suçlardan mücerret olduğunu' belirtmiştir. Oysaki İsrail, kendi iddialarında bile Mavi Marmara ve filodaki diğer gemi yolcularına saldırısını, Gazze'deki mücadelesinin bir parçası olarak görmektedir. Bu nedenle İsrail'in Mavi Marmara saldırısı ve orada işlediği suçlar, Gazze'ye karşı yürüttüğü silahlı saldırının ve orada işlediği suçların bir parçası olarak değerlendirilirse 'suçun ağırlık derecesi' hukuken tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık hale gelir.''

SİVİLLİK VURGUSUYLA ÇELİŞEN BİR KARAR

Arıtürk, Uluslararası sularda tamamen silahsız insani yardım gönüllülerine İsrail silahlı kuvvetlerinin bu sofistike saldırısının, tek başına bir "ağırlık derecesi" olduğunun altını çizerek, ''UCM'nin kararının birçok yerinde vurgu yaptığı 'sivillik' vurgusuyla çelişen bir kararı, vakıayı değerlendirirken sayın savcılığın düştüğü hukuki değerlendirme yanlışlığından kaynaklanmaktadır'' dedi.

Ayrıca özgürlük filosuna yönelik bu saldırının, İsrail'in Gazze'ye yönelik her türlü insani yardımı engelleyen siyasetinin bir parçası olduğunu anlatan Arıtürk, İsrail'in Mavi Marmara saldırısında işlediği suçların tesirlerine bakıldığında da uluslararası kamuoyunun ve bölgesel barışın olumsuz etkilendiğinin son dört yılda açıkça görüldüğünü söyledi.

BM İNSAN HAKLARININ RAPORU GÖRMEZDEN GELİNDİ

Gerek BM Güvenlik Konseyi gerekse BM İnsan Hakları Konseyi'nde bu konunun acilen gündeme alınmış olması ve işlenen suçların araştırılması için Araştırma Komisyonu kurulmasının, yaşanan olayın ağırlığını gösteren en önemli delillerinden olduğunu kaydeden Arıtürk, ''BM İnsan Hakları Konseyi'nin uluslararası hukukta geçerliliği olan raporunun varlığına rağmen UCM'nin 'suçun ağırlık derecesinin' tespitinde bu raporu görmezden geldiği açıktır. Bilindiği üzere UCM'nin görevi, uluslararası suçların tekrar işlenmesini önlemek için uluslararası barış, güven ve refaha katkıda bulunmaktır. Zaten UCM bu amaçla kurulmuştur. Oysaki UCM, 'suçun ağırlık derecesi' yönünden bu başvuru hakkında verdiği kararla uluslararası suçların tekrar işlenmesini önlemek için uluslararası barış, güven ve refaha katkıda bulunmadığı aşikardır'' diye konuştu.

''SİVİL'' VURGUSU

Ramazan Arıtürk, UCM Savcılığının, maddi ve manevi unsurların yanında, öldürülen kişilerin uluslararası insancıl hukuk bağlamında "sivil" statülerini de kabul ettiğini belirterek, İsrail'in gemidekilerin sivil statüde olduğunu bilerek saldırdığını da ifade etti. Arıtürk, UCM'nin, İsrail raporlarında "çatışmacı" olarak gösterilen yolcu ve sivil toplum kuruluşların, "sivilliğine" vurgu yaptığını da söyledi.

UCM'nin Mavi Marmara olayında soruşturma açmamasının, bundan böyle silahsız insani yardım taşıyan konvoylara karşı yapılacak saldırılara kapı açtığını, bunun da uluslararası barış, güven ve refahın bozulmasına neden olacağını kaydeden Arıtürk, UCM'deki adalet mücadelelerini sürdüreceklerini, başvurunun bir devlet başvurusu olduğunu, bu nedenle savcılık kararına karşı itiraz haklarının bulunduğunu belirtti.