Gazaba davetiye çıkarmak, insanoğlunun fıtratındaki en kötücül vasıftır. Gazap eşittir ateş, yakar yıkar, kül eder. Kim yakılıp kül olmayı ister? Kim ocağı sönsün ister? Hiç kimse. Peki ama, bize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına neden yapmak isteriz? İnsan olmanın bilinen en yüksek bilinci, kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamaktır. Hem ölmeyi istemeyiz hem de başkasını öldürmeye gönüllü oluruz! Ecdadımızın böyle yapmış olması, bu durumu haklı ve meşru kılmaz. Hele bugün bu koşullarda başkalarını öldürmeye gönüllü olmanın hiçbir haklı nedeni olmaz. Aslında bir başkasının hayatı söz konusu olduğunda, öldürmek, hayatına son vermek ya da hayatını yakıp yıkmak, sadece haklı olmamızla meşruiyet kazanmaz. Çünkü hayatta kalma hakkı her türlü meşruiyetin üstündedir.

Haklı ya da haksız olmak başkasının hayatına kast etmemiz için gerekçe olmaz. Birinin kanı elimize bulaştıktan sonra, haklı olmuşuz ne yazar haksız olmuşuz, ne işe yarar. O insan artık hayatta olmayacaktır. O insan artık yaşayamayacaktır. O insan artık Allaha karşı bile yükümlülüklerini yerine getiremeyecektir.

Allah eğer bizim için bir takım şeyleri farz kılmışsa, bizim bir ömür sürdürebileceğimizi varsaymıştır. Bir ömrü olmayanın, farzları da olmaz. Birini öldürmek Allah’ın farzlarına karşı muhalefet etmek demektir. Aklı başında hiçbir insan böyle büyük bir vebalın altına girmez. Aklı selim hiçbir insan böyle büyük bir günahın işlenmesine seyirci kalamaz.

Saul Bellow’un Yağmur Kral romanındaki Afrikalı kabile reisinin de dediği gibi “Yürekli bir insan gazabı yayarak yaşamak istemez’’. Bir savaş, suç ya da kabahat söz konusu olduğunda yürekli bir insanın birinci görevi, savaşı, suçu ya da kabahati köpürtmek değil, soğutmak, teskin etmek ve mümkünse herkesi aklıselime davet edip sulhu tesis etmektir. Dolayısıyla yürekli insan, bir de iyi bir insansa, onun temel işlevi kesinlikle barışı tesis etmektir.

Hükümetlerin, iktidarların ve özellikle de hükümet ya da iktidar adına yetki kullanan devlet memurlarının birinci görevi, herkesin hayatta kalma hakkına saygı duyup, bu hakkı ne pahasına olursa olsun korumalarıdır. Barış içinde yaşmak herkesin hakkıdır ve bu hak hukuk düzeni içinde anayasal güvenceler altındadır. Barış istemek, savaşa hayır demek bu hakkı kullanıp korumaktır. Hiçbir koşulda ve hiçbir yetkiyle barış talebi yasaklanamaz. Barış talebi suç kategorisine konulamaz.

Öte yandan benim hem anlamadığım hem de bir mana veremediğim, valilerin savaşa hayır denilmesini yasaklamalarıdır. Hem ateşkes arayışında ol hem de SAVAŞA HAYIR demeyi yasakla. İnsanlar neden ateşkes talebinde bulunur? Elbette sulhu tesis etmek için. Adı üstünde ateşkes. Yani birbirimizi bir süreliğine de olsa öldürmekten vazgeçmek. Öldürmeye ara vermek. Bu barış arayışıdır. Geçici ve koşullu olsa bile, bunun adı barışı aramaktır. Peki barışın arandığı bir yerde, barışın arandığı bir zaman diliminde savaşa hayır demeyi yasaklamak nasıl izah edilebilir?

Savaş ve barış kararları toplumun hayatını derinden sarsan kararlardır. Barış herkesin arzusu olmakla birlikte ya da öyle olması gerektiği arzulandığı için, her şeyden önce toplumun yararınadır. Ama savaş öyle değildir. Savaş herkesin çıkarına hizmet etmez. Herkesin çıkarına hizmet etmediği içinde, insanları bu karara karşı çıkmaları onların en doğal hakkıdır.