Türk Silahlı Kuvvetleri bir parti değildir. Bir partinin uzantısı değildir, siyasi bir kurum değildir, siyasete dahil edilecek bir unsur değildir. Siyasî bir partinin rakibi hiç değildir.
Hepimizin gözbebeğidir ve hepimizin canla başla korumamız gereken ortak değerimizdir.

Şimdi “Bunu nereden çıkardın?” demeyin.
Öyle açıklamalar öyle ifadeler duyuyoruz ki, insanın hafsalası almıyor.

Ülkemizin içinde bulunduğu böylesi bir dönemde, ordumuz tüm unsurları ile birkaç cephede seferdeyken sarf edilmeyecek sözler şu günlerde açık açık söylenir oldu. Üstelik bunlar siyasi marifetmiş gibi açık açık ifade edilir oldu.
İhtiyacımız olan şey birlik ve beraberliktir. Aykırı söylemlerin tamamı fitnedir ve hüsrandır.
Kendinize gelin. Zaman siyaset zamanı değil.
Vakit; ordu, devlet, millet dayanışmasının tavan yapması gereken bir vakittir.

Ordumuzun; kara, deniz, hava, anfibik ve istihbari unsurları ile Doğu Akdeniz ve Ege’de savaş halinde olduğu şu günlerde bizlere düşen topyekün bir ve beraber olmaktır.

İMPARATORLUKLAR AKDENIZ'DE SU ÜSTÜNE ÇIKIYOR
Bölgedeki aşamaları bir bir not edin, karşınıza büyük imparatorlukların yeniden baş gösterdiğini göreceksiniz. Bir yanda İngiltere, diğer yanda Fransa, bir diğer yanda Roma ve karşılarında Osmanlı…
Böylesi bir dönemde en çok korktukları şey Osmanlı milletlerinin uyanması-birleşmesi ve Osmanlı’nın yeniden ayağa kalkmasıdır. Biz de onların en çok korktuklarını yapıyoruz. Bölgedeki tüm unsurları uyandırıyoruz. Kararlıyız. Zira tek çıkış noktamız bu.
Gemilerimiz, uçaklarımız, kara, destek unsurlarımız ve diplomasimizle hazırız.
Dönüş var mı? Dönüş yok.

YENİ BİR DÜNYA KURMAK İSTEYENLERE “DUR” DEDİK
Gelinen noktada yeni bir dünya düzeni kurmak istiyorlar. Bu artık çok aleni hale geldi. Bunu fark eden Türk Diplomasisi gardını aldı ve burada “biz de varız” diyerek restini çekti. AB, BM ve Nato gibi kurumların son demlerini yaşadığı şu günlerde “bunlardan destek alarak ancak bunlardan bağımsız bir dünya” kurmak için kolları sıvadılar fakat karşılarına Türkiye gibi çok önemli bir engel çıktı. Aslında engel değil, haklarını isteyen bir aktör dersek daha doğru olur.
Hakkımızı alacak mıyız? Elbette.

MUHALEFETE TERÖR ENJEKTE EDİLİYOR
Millete rağmen siyaset yapanlar sözüm ona muhalefet partileri bugüne kadar millete ve partilerinin mensuplarına hangi hesabı vermişler? Mensuplarını “hesap soramayan bir yapı”ya hapseden bu anlayışın siyaseten varlığını sürdürmesi çok zor. Sürekli ve kitleler halinde istifalar yaşanıyor. Tabandan gelen tepkiler çığ gibi ancak kafalarını kuma gömüyorlar. Herşeyi gizlemeye çalışıyorlar.

Terör örgütleri ile haşır neşir yapıların muhalefet partileri üzerindeki operasyonu sürüyor.
Bir yandan liderler katında kahvaltı davetleri ile şehitlerin manevi hatıraları sızlatılırken; diğer yandan tabipler birliği gibi kurumlar eli silahlı teröristlere ödüller dağıtıyor, baro binalarından savcı katillerinin posterleri sallandırılıyor, yunan gazetelerinin küfür dolu manşetleri baştacı ediliyor... Muhalefet partileri içindeki mütedeyyin, ulusalcı ve vatansever kanat içten içe tasfiye ediliyor. İdari mekanizmalardan dışlanıyor ve adeta bu kesimlere üçüncü sınıf partili muamelesi yapılıyor. Duruşu ve mücadele alanı daraltılan partililer bir bir istifa ediyor.

Özellikle “Gazi Mustafa Kemal/Atatürk “ ekseninde sürdürülen ve partiyi kuran Atatürk’e ismi bile hitab edemeyen anlayışı bırakın partiden atmayı, disipline bile sevk edemeyen bir irade ile karşı karşıyayız. Böylesi kesimlere olan tepki, ancak yüksek perdeden birkaç cümle ile geçiştiriliyor.

Gelinen noktada vatansever unsurlar muhalefet partilerinden bir bir tasfiye edilmeye çalışılıyor... Ey milli olduğunu iddia eden muhalifler, partileriniz kurumlarınız işgal ediliyor, uyanmayacak mısınız, kime ve neye muhalefet edeceğinizi bu kadar mı şaşırdınız?

NATO, RAPORUNU NEDEN AÇIKLAMIYOR?
Bildiğiniz üzere Türkiye’nin Akdeniz’deki faaliyetleri ve ısınan sular sebebiyle Nato bir rapor hazırladı. Raporun Türkiye’yi haklı çıkaran yönde çıktığı ayan beyan biliniyor. Ancak gelecek tepkiler hesaplanarak Nato raporunu yayınlamıyor. Özellikle Fransa ve Yunanistan için hiç de iyi sonuçların yer almadığı rapor bilerek ve isteyerek gizleniyor. 

Yunanistan Doğu Akdeniz’de bir hak iddia edemez. Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de hak iddia etmesi ile Muğla’da hak iddia etmesi arasında hiçbir fark yoktur.

Fransa’nın hadsiz tutumu ve Yunanistan’ın kepazeliği karşısında uluslar arası uzmanlar sahaya indi, Türkiye tüm haklılığını diplomatları vasıtası ile masaya serdi. Adım adım haklılığımız anlatıldı. Uluslar arası hukuk çerçevesinde meseleler bir bir aktarıldı. Meselenin diğer tarafları dinlenildi. Rapor tamamlandı. Ancak şimdilik “sus” modu.

Haklıyız ve ilerleyen dönemlerde tescilli raporlarla bunu göreceğiz.
Ancak ilginçtir muhalefetimizin içindeki hakim kesim; kendi içlerindeki aklı selimlerin “Türkiye’nin haklı olduğu ve Fransa’nın özür dilemesi” yönündeki açıklamalarına rağmen Hz. Nuh Aleyhisselam’a peygamber dememeyi sürdürüyorlar.  

Fransa’nın, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın ağzı ile konuşmayı marifet sayıyorlar.
Bunlar, radar izlemesi ile radar kilitlemesini ve gemi radarları ile silah radarları arasındaki farkı bilemeyecek kadar diplomatik/cahillikte ileri gidiyorlar.

İçerdekiler kendi kitlelerini kandırmaya yeltenirken, dışardakiler de Nato’yu kandırmaya tevessül ediyorlar. Haklıyız ve eninde sonunda kazanacağız, bu böyle biline.

LİBYA’DAKİ DURUM, HERKESİ ŞAŞIRTACAK
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Serrac'ın istifa kararı hepimizi şaşırttı. Bu Libya için sonun başlangıcı, az sabır. Kiralık asker gönderen BAE, Rusya ve Mısır Libya’da tükenme noktasına geldi. Fransa zayıfladı ve hiçbirinin hesabı tutmadı. Libya’da hızlandırılmış yeni bir faza giriyoruz ve yeni manevra alanı açacağız. Libya'da her iki tarafın mutabakatı ile seçime gidileceği ve hesap edilmeyen yeni bir süreci ateşliyoruz.
“Bölgeye barış getireceğiz” diye kan getirenlere yine ters köşe yapacağız.
Az sabır.

BOĞAZLARIN ANAHTARI HALEN BİZİM ELİMİZDE: HAPSEDERİZ
Montrö anlaşması gereğince Türkiye, savaş durumu hisseder ve geçen gemilerin savaş malzemesi taşıdığını ispat ederse boğazları kapatma hakkına sahiptir. Mesele kritik eşiğe geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti Uluslar arası hukuka dayanarak boğazlar üzerindeki hakimiyetinin gereğini çekinmeden yapacaktır. En çok korktukları konuların başında bu geliyor.

İSRAİL’E DİKKAT: HEDEF BÜYÜK İSRAİL
İsrail’in normalleşme adı altında yürüttüğü tüm faaliyetler Büyük İsrail fikrine hizmet eder, unutmayın. Bölgedeki “Arap Yöneticiler” ile imzaladığı anlaşmaları o ülkenin insanına asla mal etmeyin. İmza atan yöneticilerin tamamı kendi piyonlarıdır, kendi kuklalarıdır. Bu kuklalar Osmanlıdan sonra yıllardır halklarına zulm etmiş despot yönetimlerdir. Halk ile yöneticiler arasında organik bir siyasi bağ kurmayın.

Türkiye bir yandan İran’ı etkilemeye çalışırken, diğer yandan ABD de İran’ı tetiklemeye uğraşıyor. İran yol ayırımında.

Suudi Arabistan kendi içinde ciddi bir çekişme yaşıyor. Kral ve ülkeyi yöneten oğlu Prens Selman İsrail konusunda ve Filistin konusunda ayrılığa düştüler. Seçim yapmanın arefesindeler. Zira bölgede güçlenen ve hakim hale gelecek bir Türkiye’yi ileriki yılların hatırına hesaba katmak zorundalar.

ASIRLIK UYANIŞ BAŞLADI
İstihbarat para ile doğrudan ilişkilidir, unutmayın. Türkiye, istihbaratlar üzerinden birçok ülke ile görüşüyor. Yanlarına çekmeye çalıştıkları birçok ülkeyi istihbarat üzerinden bilgilendirmeye devam ediyoruz. Ülkeleri para ile yönetmeye ve esir almaya çalışıyorlar. Sudan’da, Mısır’da, Filistin’de ve Libya’da yapmaya çalıştığımız, bu trafiği bozmaktır. Engellemeye çalışmalarına rağmen Türkiye ile bölge ülkeleri arasındaki arka kapı diplomasisi işliyor.

Türkiye bölgedeki gelişmeleri izliyor, normalleşme adı altında ABD öncülüğünde sürdürülen ve İsrail’in güvenliği eksenindeki çalışmaları sabırla takip ediyor, not ediyor. 

Beyaz Saray'da Amerikan başkanının önünde devlet başkanı sandığımız adamların süklüm püklüm verdikleri pozları hepimiz gördük. Dünyaya mesaj veriyorlar.
Onlar bugün piyonlarına zoraki imzaları attırsa bile, hukuki/adil imzaları eninde sonunda biz alacağız.

150 yıllık planlar çöpe atılıyor. Milletimizi 150 yıl rahatlatacak ekonomik ferahlamanın müjdeleri bir bir geliyor. Bizi bölgeye hapsetmek isteyenleri, planlarımıza hapsedeceğiz.
Asırlık Uyanış başladı. Taarruz zamanıdır, Hilal’i daraltıyoruz.
Kahvaltı zamanı değil.

Nihat Ağdemir
21.09.2020