Geçtiğimiz Cumartesi günü Recep Garip arkadaşımla muhabbet sofrasına oturduk. 1978 yılından itibaren gönül süzgecimizden geçirdiğimiz yılları silkeledik. Dökülenler döküldü. Elimizde kalan fikirlerin etrafında biraz olsun gönül teleskobuyla baktık. Gördüğümüz manzara şuydu. O yıllarda bir avuç insandık. Çok dinamik ve davası için dik duruş sergileyen, okuyan, dinleyen, anlatan yeri gelince hiçbir İslami ve insani hareketten uzak durmayan genç bir nesil idik. 
Zaman geçti ve gitti. Geriye bakınca 40 küsur yıl geçmiş. Bu zamanda ne kazandık ne kaybettik sorusu bizi bir hayli terletti. Bunu Recep Bey kardeşim de bu fakir de gönül defterimizin sayfalarında okuduk. Sonra gözlerimize bakarak kazandıklarımızı ve kaybettiklerimizi orada okuduk.
Ayeti celilede buyurulduğu gibi “size verdiğim nimetleri saymakla tüketemezsiniz” (Nahl 18) Öğrenciyken hiçbir şeyimiz yoktu. Evli olanlar hariç. Ailemiz oldu, çocuklarımız, torunlarımız oldu. Ev bark sahibi olduk. Eşyalarımızın hesabını veremeyecek kadar çok oldu. Arabamız oldu. Yazlık kışlık derken devre mülklerimiz işin cabası. Nice dostlarımız, makamlarımız oldu. Ne olduysa oldu da eski samimiyetlerimizi elde edemedik. Sınıfta Hüseyin Bey kardeşimizin getirdiklerini paylaşırken çok mutluyduk. Katıksız sıcak ekmeğin lezzetini şimdi türlü türlü yiyeceklerde bulabiliyor muyuz?
Hâsılı çok nimetlere gark olduk. Hesabı sorulacaktır. Buna hepimiz inanıyoruz. Kaybettiklerimizi düşünüyorum. Yine bunu Recep Beyefendi kardeşimin gözlerinde okuyorum.
Samimiyetimizi, davaya bağlılığımızı, paylaşmayı, sohbeti, muhabbeti, haydin dendiği zaman arkaya bakmadan yürümeyi, evi barkı düşünmeden yürüyebilmeyi kaybettik. Cebimizdeki parayı arkadaşımızla paylaşırken şimdinin öğrencilerine bunu bölüştürmeyi ve paylaşmayı öğretmeyi unuttuk. 
Unuttuk derken tamamen unutmadık. Unutturmasın Rabbim. Lakin öğrencilik yıllarımızdaki samimi duygudan eser kalmamış. Şimdi kar zarar hesabını yaparak paylaşıyoruz. Hatırlar mısınız; büyük komutan Halit bin Velid ölüm döşeğinde ağlıyor. Dostları neden ağlıyorsun, ölümden mi korkuyorsun dediklerinde; hayır, birazdan SEVDİĞİME KAVUŞACAĞIM. Bana bunca eşya için çalışırken BENİM İÇİN NE YAPTIN sorusunu soracak, ben ne cevap vereceğim, olmuştu. Eşyası; birer adet tabak çanak, zırh, şilte, bir elbise ve kılıçları… Ya bizim evlerimiz?
Efendim, lütfen hesabını vereceğiniz şekilde yaşayınız. Ateşe dayanacak kadar da günah işleyelim.
Bir dostla buluşmak insanı ne kadar da mutlu ediyormuş? Recep Bey Milletvekilimizle sohbet ederken zaman nasıl geçti ben anlayamadım. Kahve ile taçlandırdığımız hasretin sonunda Recep Bey dedi ki; BİZ NEDEN BİRBİRİMİZLE AKRABA OLMADIK? Haydi, biz olmadık neden çocuklarımız vasıtasıyla akraba olmadık? Bu sorudan sonra bütün arkadaşlarım gönül süzgecinden geçti gittiler. Dört sene az bir zaman değildi. Bizler akrabadan yakın olduk. Neden herkes birden dağılıp gitti? Belki her giden hüzünle gitti. Ama kimse akraba olmayı düşünmedi. Dağıldık, savrulduk ve yaşlandık. Acaba Türkiye’nin her köşesine gitmiş arkadaşlarımızla torunlar vesilesi ile akraba olabilir miyiz? Malum evliliklerde sadece evlenen iki kişi değil ailelerde bu cemiyetin üyeleri oluyor. Aynı dili, aynı kültürü konuşan ailelerin hısımlığı ne güzel olur değil mi?
Gençler! Okul arkadaşlığınızı devam ettirin. Birbirinizle sadece arkadaş değil akraba olun. 
Tarih boyunca kendi milletlerinin dışına taşmayan, kültür yozlaşmalarına düşmeyen kavimler hep güçlü olmuştur. Bu hususu devam ettirelim inşallah. Haftaya daha müşahhas konuları ele alalım. 
Nesillerin sağlıklı ve sağlam olmaları, milletin sağlamlığına, millet sağlam olursa da devletin sağlam olacağına inanan toplumuz. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Dâhili ve harici devlet düşmanlarına Allah (cc) fırsat vermesin. Denizlerimizdeki illetten, salgın illetinden Allah (cc) bizleri muhafaza etsin.
Cuma bayramınızı tebrik ediyorum. Millî takımımıza başarılar diliyorum.
Selam ve dualarımla.
Saim ORAL, Kartal 10 Haziran 2021