“Bu ustalık söylemi sonun başlangıcıymış. Bu ustalık söylemi kibirlenmesine vesile oldu, kibirlenmeye yol açtı. Bu da ortak aklı tamamen devre dışı bıraktı” diyen Yıldırım, AK Parti’de 2010 yılından itibaren farklı hesapların içine girildiğini söyledi. 17 Aralık’ta ise yolsuzluğun gayet sistematik bir şekilde yapıldığının ortaya çıktığını belirten Yıldırım, 17 Aralık’ta asıl darbeyi ise Anayasa’yı ve kanunları rafa kaldıran AK Parti hükümetinin yaptığını ifade etti.

AK Parti’de 17 Aralık operasyonunun ardından istifa eden milletvekillerinden olan Hami Yıldırım, istifa sürecini, AK Parti’nin son döneminde gördüğü yanlışları, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu hakkındaki düşüncelerini, basın uygulanan akreditasyonu ve siyasi hedeflerini anlattı.

İstifası için dönüm noktasının 17 Aralık olduğunu söyleyen Hami Yıldırım, o sürece nasıl geldiğini şöyle anlattı: “2011 seçimleri ile ben ilk defa Meclis'e geldim. Bu seçimden sonra yaşadığımız pek çok olay var. Tabi bunlar üst üste birikiyor. Ama istifa noktasına 17 Aralık'tan önce henüz gelmemiştim. Niye böyle oluyor? Hep şöyle düşünüyorsunuz, içinde bulunduğunuz bir parti var, topluluk var. Bir takım sıkıntıları görüyorsunuz; bu sadece benim için geçerli değil, şu anda partide olan pek çok arkadaşımız için de geçerlidir. Bir şeyleri görüyorsunuz ama biraz zamanla düzelebileceğini, fark edilince geri adım atılabileceğini düşünüyorsunuz. Çünkü hakikaten iyi şeyler de yaptı, AKP hükümetleri. Bunu biraz daha diyorsunuz ki 'bu kadar iyi şey yapılıyor demokratikleşme anlamında güzel adımlar atılıyor. Yanlış şeyler de olabilir. Hemen ilk yanlışta suçlamamak lazım.’ Düzeltilebilir şeyler, diye düşünüyorsunuz. Doğrusu ben de bir miktar öyle düşündüm.”

"USTALIK SÖYLEMİ KİBİRLENMEYE YOL AÇTI"

Kendisinin de milletvekili olduğu AK Parti’nin üçüncü döneminde yaşanan sorunu ise 'ustalık meselesi' olarak izah eden Yıldırım, “Bu ustalık söylemi bence sonun başlangıcıymış. Biz bunu milletvekili olduktan sonraki süreçte çok iyi gördük. Çünkü ustalık söyleminin bir kaç açıdan mahsuru var. Biri; insanı rahatsız eden tarafı, Gayretullah'a dokunur deriz ya, yanlış bir söylem. Yani yapılan her iyi şeyi sahiplenmek var bunun arkasında, 'ben yaptım’ demek var. Ki öyle değil. İnsanlar yaptıkları iyi şeylerin kendinden olduğunu zannederlerse, yanlış değerlendirme ortaya çıkar. Sonuçta bu ustalık söyleminin böyle bir yanlış tarafı var. İkinci yönü de, farkında olarak veya olmayarak bu ustalık söylemi kibirlenmesine vesile oldu galiba. Yani ilk iki dönemde biz şöyle şeyler yaptık, böyle işler yaptık. Halbuki bu millet oy verdi, yetki verdi, Allah nasip etti, öyle bunlar oldu. Böyle bir yanlış şey var, kibirlenmeye yol açtı. Bu da ortak aklı tamamen devre dışı bıraktı. 2011'den sonraki dönemden bahsediyorum. Belki bunun nüveleri daha önceki dönemlerde de vardı. 2010’da da bir takım kendilerince şeye başlamışlar. Bir hesap içine girmişler. İşte şunları şunları, devre dışı bırakmak lazım gibi. Ama hani bunu biz 2011'den sonra fark ettik. Bunlar birer faktör. Yani, yönetim anlayışının ciddi bir kırılma yaşadığı dönem üçüncü dönem.” dedi.

"17 ARALIK YOLSUZLUĞUN GAYET SİSTEMATİK YAPILDIĞINI GÖSTERDİ"

AK Parti içindeyken bu yolsuzlukları da kısmen fark ettiklerini söyleyen Hami Yıldırım, “Mesela bazı bakanlıklardaki yolsuzluk iddialarını biz duyuyorduk. Bütün milletvekilleri duyuyordu. Ama bunları kısmi şeyler, bir takım bürokratların veya bakanların karışabileceği ama çok bilinçli olarak değil, iş yapan hata da yapıyor, ama bunlar fark edildiği anda önüne geçilecektir, diye düşündük. Soruşturmaya kovuşturmaya tabi tutulacaktır, diye bekliyorduk. Bazı bakanlıklarda bunlar biliniyordu, konuşuluyordu. Ama 17 Aralık şunu ortaya çıkardı: Bu kısmi, bir anlamda arızi olarak gördüğümüz şeylerin, aslında gayet sistematik ve organize bir biçimde yapılan bir iş olduğunu gördük. 17 Aralık bunu gösterdi.” ifadelerini kullandı.

"TAVIR VE TUTUMLAR 17 ARALIK İDDİALARININ BOŞ OLMADIĞINI ORTAYA ÇIKARDI"

17 Aralık’ta gündeme gelen herşey tamamen doğru ya da yanlış denilemeyeceğini, çünkü bir yargılama olmadığını vurgulayan Yıldırım, ancak hükümetin ve AK Parti’nin tutumunun da bir kanaat oluşmasında etkili olduğunu aktardı: “Bu iddialara muhatap olan tarafın veya tarafların tutumuna baktığımızda ‘çok açık bunlar olmuş' diyorsunuz. Çünkü 17 Aralık’tan sonra yapılan şeylere baktığımızda; emniyet mensuplarına yargı mensupları ve alelacele çıkarılan kanunlara, bu iddianamelerde isimleri geçen kişilerin koruma altına alınmasına, bunlarla ilgili haber yasakları konmasına baktığınızda, antidemokratik atılan pekçok adıma baktığınızda diyorsunuz ki; bu iddialarda doğruluk payı var. Yani kendi tavırları ve tutumları bunun boş olmadığını ortaya çıkardı.”

"YOLSUZLUĞU BAŞKA TARAFA YIKMAK İÇİN SUNİ DÜŞMAN ÜRETİLDİ"

Yıldırım, şöyle devam etti: “Eğer müsaade edilseydi, hakikaten bir kovuşturmaya tabi tutulsaydı, çünkü bunlar boş iddialar değil, ve bu iddiaların başlangıcı 2007'lere gidiyor. Oradan başka yere oradan başka yere derken bakılıyor ki başka bir noktaya gelinmiş. Bunun karşılığında diyorlar ki organize bir hareketle hükümet düşürülmeye darbe yapılmaya çalışıldı. İşte niye aynı anda başladı operasyonlar? Şimdi o iddianamelere baktığınızda şu çok açık olarak görülüyor; aslında hükümet uyarılmış. 8 ay önce uyarılmış. 17 Aralık'tan 8 ay önce. Kim uyarmış? Bu ülkenin istihbarat teşkilatı uyarmış. Ve bakan çocuklarının isimleri geçiyor orada. Yani bir anda tamamen komplo olarak ortaya çıkmış bir şey değil. Bunu kendileri de biliyor ama tarih olarak o tarihi beklemiyorlardı, benim tahminim. Ki ona göre de kendilerince adım attılar. Bu işi bir tarafa yıkmaları gerekiyordu birşey icat etmeleri gerekiyordu. Hedefte o zaman biat etmediklerini düşündükleri bir sivil toplum hareketi vardı. Dershaneler bunun bir adımıydı. Daha sonra bütün menfi olumsuz, memlekette kötü giden kötü olan ne varsa üzerlerine yıkmak için bir adım attılar. Suni bir düşman oluşturuldu. Bu Hizmet Hareketi de olmayabilirdi, onun yerine başka birileri de olabilirdi. Çok problem değil. Bir düşman bulmak gerekiyordu. Bunlar 17 Aralık'ı belki tarih olarak beklemiyorlardı. Peki niye 17 Aralık'ta aynı anda harekete geçtiler. Anlaşılıyor ki, adı geçen bakanlar iddianamelerde kendilerinin takip edildiğinden haberdar olmaya başlamışlar. Veya diğer olayın yani iddianamede ismi geçen diğer failler diyelim, muhtemel failler takip edildiklerini anlıyorlar. Bakanlarla konuşmaları var, bu konuda. Zannediyorum güvenlik güçleri de bunları gördü, fark edince operasyona karar verdiler.”

"RIZA’NIN İSMİNİ BİLEN MİLLETVEKİLLERİ VARDI"

Operasyonlarda adı geçen İranlı Rıza Zarrab’ın adını kendisinin ilk kez 17 Aralık’ta duyduğunu belirten Yıldırım, aynı şeyin bütün milletvekilleri için ise geçerli olmadığını söyledi: “17 Aralık’tan önce birçok milletvekili biliyormuş bu isimleri, işte İranlı vatandaşın ismini vesaireyi, ama ben ilk defa operasyonla duydum bu isimleri. Onun için biraz daha dışarıdan görerek söylüyorum.”

"PARTİDE KALMAM İÇİN GÖRÜŞENLER OLDU"

İstifa kararı almasından önce kendisi ile görüşmeler yapıldığını söyleyen Yıldırım, "Bazı görüşmeler yapıldı. İsimleri vermem uygun olmaz. Bu açıklamaları yapman doğru olmadı, diye ve parti içinde kalmam yönünde..O zaman daha bu açıklamaları yapma anlamında kendilerince dostane ziyaretlerde bulundular. Zannediyorum beni, disipline vereceklerdi zaten o açıklamalardan sonra. Bu görüşmeyle, bunu de engellemiş olalım partide kal, o yönde bir adım atma anlamında uyarıydı. Baskı denmez, ama ikna çabası denebilir. Onların gözüyle baktığınızda Hami Yıldırım partimizden bir milletvekili, biz senin burada kalmanı istiyoruz ve şu şu şeyler doğru olmadı açıklamaların, anlamında bir görüşmeydi. Bunlar oldu.” diye anlattı.

"17 ARALIK’TA DARBEYİ HÜKÜMET YAPTI"

Hami Yıldırım, 17 Aralık’ta yaşananları bir darbe olarak gördüğünü belirtse de bu darbenin hükümete karşı yapılmadığını dile getirdi: “Benim değerlendirmeme göre darbe oldu 17 Aralık’ta. Ama bu darbe aslında hükümet tarafından gerçekleştirilen bir darbe. Darbede ne olur? Anayasa'yı rafa kaldırırsınız, kanunları rafa kaldırırsınız. Bunlar yapılır. Yani kendiniz ayrı bir düzen oluşturursunuz. Kanun tanımazsınız. Mevcut meri kanunları yok sayarsınız. 17 Aralık'ta yani iddianamenin üzerine hükümetin attığı adımlara bakalım. Anayasa çiğnendi mi? Çiğnendi demek, artık çok anlamlı değil. Anayasa rafa kaldırıldı. Mevcut kanunlar, yani mahkeme kararı var, mahkeme kararı yok sayıldı mı? Sayıldı. Mahkeme karar veriyor, şunları gözaltına alın veya kovuşturma ile ilgili hakim kararı var. Bu memlekette bir bakan arıyor ‘uygulamayın' diyor ve uygulanmıyor. Bu ancak darbe dönemlerinde olabilecek birşey değil midir? Bir gerekçe bize darbe yapıldı deyip aslında darbe yapıldı.”

"KAFALARINDAKİ TASARIMDAN MİLLETVEKİLLERİNİN DE HABERİ YOK"

17 Aralık’tan sonra çıkan kanunların hiç birini normal dönemde çıkabilecek kanunlar olmadığının altını çizen Yıldırım, “Hakimler savcılar ile ilgili kanun ve diğer bazı kanunlar. Gelirken zannediyorum 30 madde olarak geldi, şimdi 50 küsür madde oldu. Ha bire eklemeler oluyor. Bu eklemelerin çoğundan iktidar partisi de, genel kurulda ekleniyorsa haberdar olmuyor. Milletvekilleri de haberdar olmuyor. Yani böyle ilginç bir dönem yaşıyoruz. Şimdi bu normal meşru demokratik bir hükümette, yönetimde, olacak şeyler mi bunlar? Şimdi burada aslında sıkı yönetim hükümleri getiriliyor, bütün Türkiye'ye şu kanunla. Ve bütün yargı bürokrasi sistemini yargı sistemini her şeyi kendilerince farklı bir şekilde dizayn etmeye çalışıyor iktidar. Ama bu dizayndan, bu yeni tasarımdan, kafalarındaki tasarımdan bana kalırsa iktidar milletvekillerinin tek tek haberi yok. Ne olacağını onlar da bilmiyor. Ve bu adım adım gidilen noktayı, çok fazla insan fark etmiyor.”

"BASINA AKREDİTASYON PSİKOLOJİK YANSITMA HADİSESİ"

17 Aralık sürecinin ardından Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle önce Köşk’te ardından Başbakanlık ve bazı bakanlıklarda bazı basın kuruluşlarına yönelik başlayan akreditasyonu da değerlendiren Yıldırım, "Muhafazakar kesim veya bu kesimin sözcüsü gibi görülebilecek basın kuruluşlarının bir kısmı geçmişte hep bundan yakındı. Yani akreditasyon var, demokratik bir ülkede bunlar olmaz. Şu anda o parti içinde iktidar partisi içinde birçok insan geçmişte hep bunu dillendirerek geldi. Bunun mağduriyeti ile politika yaptılar. Ama bugün güç ellerine geçtiğinde görüyoruz ki aynı şeyleri yapıyorlar. Onlar da bir başkasını ötekileştiriyorlar. Yani burada psikolojik bir hadise var alında bir yansıtma hadisesi var. Kendilerine geçmişte yapılan yanlışları şimdi daha kuvvetli bir şekilde başkalarına yapıyorlar. Bu hiçbir şekilde aklın vicdanın kabul edebileceğ birşey değil. Diğer yönüyle bu hükümet dikkat ederseniz 17 Aralık'tan sonra malum bir cambaz paralel yapı çığlıkları içinde bir hedef gösterdi. Bu hedefi göstererek giderek adım adım despotik tutumlar içine girdi. Bu da onun bir yansıması.” diye konuştu.

"AKREDİTASYON KORKUNUN NETİCESİ, YANLIŞ YAPTIKLARINI BİLİYORLAR"

Akreditasyon uygulamasının bir de muhalefetin sesini kesme, farklı düşünenleri engelleme yönü olduğunu söyleyen Yıldırım, "Onların haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Bu da bir korkunun neticesidir. Yaptığı işin yanlışlığını bilmenin neticesidir. Bilmeden mi yapıyorlar? Bence bir kısmını bilerek yapıyorlar. İşte bu onun göstergesi. Duyulmasın, aman engelleyelim.” diye konuştu.

HAVUZ MEDYASINDA GÖREVDEN ALMALAR: ŞAHİTLER BERTARAF EDİLİYOR

Yıldırım, Akşam ve Star grubunda bazı gazetecilerin Etham Sancak tarafından görevden alınmasını ise şöyle değerlendirdi: “Bir işadamının kendine ait gazeteler üzerinde böyle bir tasarrufta bulunması olarak görmüyorum. Bu gazetelerin nasıl satın alındığı, nasıl el değiştirdiğini bütün Türkiye biliyor görüyor. Gazete patronlarının aslında gazetelerinin yayın politikası üzerinde hiçbir hak ve söz sahibi olmadıklarını herkes biliyor. Bu insanlar her gün başka bir yalan haberle kamuoyunu yönlendirme vazifesi görmüş, herhalde gün geçmiyor, cambaza bak haberleri, paralel haberleri olmadığı, insanlara ailelere toplumun bir kesimine hakaretlerin yer almadığı gün olmadı bu gazetelerde. Birinde olmadıysa öbüründe oldu. Manşette olmadıysa, köşe yazısında oldu. Böyle bir düşmanlaştırmada tetikçilik yaptı, bu gazeteler. Ama buna rağmen bu yayın politikalarını hiç beğenmememe rağmen bu kişilerin bu şekilde suçlanarak görevden alınmaları yanlış. Eğer öyleyse...Öyle olmadığını tahmin ediyorum. Bu niye alınmıştır? Burada bir sürü spekülatif şey söyleyebilirim. Bir tanesi şu olabilir; iktidarlar despotik tutumlar içine girdikçe kendini korumak devamlılığını sağlamak refleksi ile totaliter adımlar attıkça topluma karşı suçları birikiyor. Bir süre sonra buradaki şahit veya ortak sayısında rahatsız olmaya başlıyorlar. Hani genellikle en yakın olanlarını bertaraf ediyorlar. Çünkü onlarla birlikte yapmışlar. Ama bu spekülatif olarak bunu söylüyorum, böyle olmuştur anlamında değil.”

Bu görevden almaların kamuoyunu yönlendirme amacı ile yapılmış da olabileceğini söyleyen Yıldırım, "Türkiye'nin gündemince çok ciddi konular var. Bir çözüm süreci var. Ama Türkiye'nin ne hale geldiğini geri dönülemez noktaya gittiğini herkes görüyor. Bu yeterince siyasette konuşuluyor mu? Mesela bu çözüm sürecinin bir yol haritası var mı? Varsa bunu kim biliyor? İktidar partisi biliyor mu bu çözüm sürecinin yol haritasını? Nihai hedefin nerede olduğu biliniyor mu? O milletvekilleri biliyor mu? Devletin kurumları biliyor mu? Genelkurmay biliyor mu acaba? Veya MİT bu işin nereye gittiğini biliyor mu? Emniyet teşkilatı biliyor mu? Bilmesi gerekenlerin hepsi biliyor mu yani? Kamuoyu? Zaten kamuoyundan kaçırılıyor. Yani bir Başbakan Yardımcısı çıkıyor diyor ki; terörist başını kastederek, ismini de söyleyerek, 'itibarına zarar veriyorsunuz' diyor. Bu nasıl bir şeydir, nasıl bir noktaya geldik. Bunun toplumun çok farkında olmadığını düşünüyorum. İşte bunu böyle şeylerle örtüyorlar.” dedi.

ULUDERE VE 7 ŞUBAT KOMPLOYSA KİMİN KÂRLI ÇIKILDIĞINA BAKILSIN

Çözüm süreci açısından Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in "Uludere’de TSK’ya Oslo’da Emniyet’e kumpas kurulduğu” şeklindeki iddialarını da değerlendiren Hami Yıldırım, şöyle konuştu: "Herhangi bir dünya üzerinde herhangi bir devlette bu iddia çok ciddiye alınması gereken bir iddiadır. Bu iddianın önemi nerede? Bir devletin kurumlarının birbirine komplo yaptığı iddiası var burada, çok vahim bir iddia. Bence en az onun kadar önemli başka bir iddia başka birşey barındırıyor içinde. Terör örgütüne onun şehirdeki uzantılarına ciddi operasyonların yapıldığı ve tamamen yok edilme noktasına yaklaşıldığı bir dönemde bu hadise, Uludere hadisesi, ne oldu, tamamen bir kırılma noktası oluşturdu. Bundan sonra başka bir döneme geçildi. Çünkü bunun oluşturduğu bir psikolojik etki var toplumda. Onu yok sayamazsınız. Güvenlik güçleri üzerinde bir etki var. 'Acaba biz masum insanları mı öldürdük, yok ettik, bombaladık?' Yani bu kamuoyunda var siyasetçiler üzerinde var. Peki bu işten kim kârlı çıktı eğer komploysa. Yani bur bir iddia araştırılması lazım. Ama neticede bu olay oldu ve kim kârlı çıktı bakalım bu işten. Bunu herkes biliyor ki terör örgütü ve yandaşları kârlı çıktı. Bütün güvenlik güçleri geri çekildi, herkes yerine çekildi, taban buldu terör örgütü. Adım adım şehirlere yerleşti, evlere yerleşti, gençlik örgütleri kuruldu. Kamuoyu çok üstünde durmadı, AKP'nin bir milletvekilinin açıklaması var, güneydoğu ilimizden bir milletvekili. Dedi ki 'istese PKK bugün 1 milyon kişiyi sokağa çıkarabilir' Bu noktaya gelindi. İnsanların bunu düşünmesi lazım. Bu iddia çok çok önemli bir iddia. Bunu da Hami Yıldırım söylemiyor. Veya sokaktaki bir adam söylemiyor. Bunu bir milletvekili de söylemiyor. Bunu o dönemin bakanı söylüyor. Bu ciddiye alınması gereken birşey değil mi? Başka neyi ciddiye alacaksın? Bu da üzerinde tartışılmıyor. İşte kadın erkek eşit midir değil midir, yani bu kavram bile doğru dürüst tartışılmıyor. Eşitlikte kastedilen nedir. Yaratılıştan gelen şeyler midir? Yaratılış anlamında bir eşitlik midir, yoksa hak yönüyle bir eşitlik midir? Burada tamamen böyle bir kamuoyunda kafa karışılıklığı oluşturup suni bir tartışma çıkarıp yine aynı mantıkla bir kesimi 'bak bunlar işte kadın erkeğe böyle bakıyorlar' dedirtmek için provakatif bir şekilde karşıda birileri çıkıyor zaten, yanlış bir tartışmanın içine yanlış bir taraf olarak çekiliyorlar. Daha birçok konu var aslında.”

"HİÇBİR SİYASİ OLUŞUMUN KENARINDA DEĞİLİM"

Son olarak yeni bir siyasi oluşum içinde yer alıp almayacağı konusuna açıklık getiren Burdur Bağımsız Milletvekili Yıldırım, "Benim öyle bir düşüncem yok, siyasi gelecek adına da bir beklentim veya bir hedefim ümidim filan yok. Ama teklif manasına muhtemelen sadece bana değil bağımsız milletvekillerine ve belki şu an muhalefet veya iktidar partilerindeki milletvekillerine de bu tür teklifler gidiyordur, gitmiştir. Ben mevcut siyasi hareketlerin hiç birinde yokum. İstemedim de, olmadım da. Bu süreç, yani yeni parti oluşumları zannediyorum devam edecek. Ben böyle bir oluşumun içinde kenarında kıyısında falan değilim.” dedi.