İşte açıklamadan satır başları:
 
"- Olaylar, sadece HDP'yi suçlayıp kapatılacak kadar basit değildir. Çözüm sürecinin beklentisinin oluşturduğu ruh hali unutulmamalıdır.
- Baştan beri hükümetin dış politikasını eleştirdik. Özellikle Suriye'deki politikanın, oradaki Kürtleri ötekileştirdiğini söyledik.
 
- Hükümet, Suriye'dekilere kimliğine göre yardım yaptı. Bunların Türkiye'ye yansımaları oldu. Dönemin Başbakanı Erdoğan, yaptığı açıklamalarda 'Suriye bizim iç meselemizdir' dedi. Bugünün Başbakanı, Dışişleri Bakanı'yken, 'Orada yaşananlar bizim iç meselemizdir' dedi.
Ama Kobani meselesine gelince, 'Bizim iç meselemiz değildir' dediler. Bu da kırılmalara yol açtı. 
 
- 2 bin TIR'dan fazla silah gitti oraya. Bunların bir kısmının, El Nusra, El Kaide Bağlı grupların eline geçti. IŞİD'in elindeki silahlar da bu silahlardır.
 
- Irak'tan gelişip Suriye'de büyüyen IŞİD barbarlığı, 4 saatte Musul'u işgal etti. Yüz yıldır çözülemeyen Musul sorunu, 4 saatte çözüldü. Binlerce insanı katlettiler. Orada katliama maruz kalanlar, dünyadan ciddi destek görmediler. Halkımız IŞİD'e karşı açık bir tavır görmedi. Bu kırılmaları oluşturanlar bizler değiliz.Halkımız tecavüz çetesine karşı direniyor.

- IŞİD'e karşı ciddi bir tavır koyamayanlar, orada halkımızı gazlıyor. Her şeye rağmen, hükümetle temas kurduk. Hükümetle görüşmeler yaptık, umudu büyütmeye çalıştık. Halktaki öfke birikimini anlatmaya çalıştık. Başbakan'a 'Kürtlerin devleti yok mu diye bu kadar saygısızlar' diye sorduk. 'Hayır, bu devlet Kürtlerin de' dediler. 'O zaman bunu gösterin.' dedik.
 
- IŞİD'e karşı birlikte mücadele edelim. 40 tane ülkeyle müzakere yapıyorsunuz, kendi halkınızla da yapın... IŞİD, Kürtler kardar, Sünnilere de düşman... HDP olarak acil toplantı yaparken, telefon geldi. "Mürşitpınar Sınır Kapısı IŞİD'in eline geçebilir." dediler. Bu bir felakettir. Biz de halkımızı eyleme çağırdık. Türkiye için de önemli olan kararı verdik. Bizim çağırımız üzerine insanlar sokağa çıktılar. Hiçbir yerde şiddet kullanmadı, bizim çağrımız, şiddet çağrısı değildi. Halklarımız duyarlı davrandılar. Gece sabaha kadar dünyayı ayağa kaldıran eylemlerle sesini dünyaya duyurdular. Ve o saatten sonra uçaklar vurmaya başladılar, dolayısıyla sınır kapısını alamadılar.
 
- Bazı yerlerde silahlı kişilerin göstericilere ateş açtığını gördük. Yağma olayları, bayrak yakma olayları yaşandı. Şiddeti büyüten HDP'nin gösterisi, çağrısı değildir. Bunu bulmak Hükümet'in görevidir.
 
- Sayın Erdoğan, sınıra gelerek miting yaptı. "Kobani düştü düşecek" diye adeta müjde verdi. Bu da halkımızı kızdırdı. Başbakan "Kobani'nin düşmesine izin vermeyeceğiz" diyor, Cumhurbaşkanı "Düştü, düşecek" diyor. İçişleri Bakanı ise 'misli ile cevap vermekten' bahsediyor. HDP silah kullanın demedi. Tüm bunlara rağmen, hükümetle el ele olabiliriz dedik.
 
- Silahlandırılmış siyah kişilerin o gruba nasıl girdiğini hükümet HDP'ye sormasın. Araştırıp bulunması kolaydır. Şimdi çıkıp, HDP'yi suçlamak, çözümü sağlamaz. Başımıza gelecek en korkunç şey, halkların birbirine karşı savaşmasıdır. Biz barış ve kardeşlik ülkesi olsun diye uğraşıyoruz. Kobani'ye sahip çıkma eylemleri hiçbir şekilde engellenmemelidir.
 
- Kobani'de katliam olursa, bu tüm dünyanın suçudur. Onlara yardım eden sizlersiniz. Bu katliamda, bizi yalnız bırakamazsınız. Hükümet de bu çağrılarımızın karşılığı olarak, pratik adımlar atmalıdır. Tehdit dili kullanılmamalıdır. Kobani, Türkiye için bir tehlike değildir."