Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Kemal Burkay, Ergenekon, Balyoz davalarında yaşanan tahliyeleri değerlendirdi. "Biz bile hani kendi söylediklerimizden neredeyse kuşkuya düşer olduk. Yav o kadar mı yanıldık? Yanılmadık. Bir hayal mi gördük, bir halüsinasyon mu gördük? Hayır. Türkiye'yi tanıyoruz." diyen Burkay, "Türkiye'de siyaset yapan herkes, iyi tanıyor. O kadar darbeler oldu, biz o filmi bir kez daha seyrettik. O filmi bir kez daha hazırladılar 2000'li yılların başlarında. Eğer başarsalardı 12 Eylül'den sonra benzer bir darbe daha olmuş olacaktı." dedi.

Burkay, çözüm ve barış süreciyle ilgili yapılması gereken yasal işler olduğunu belirterek, son düzenlemede bazı olumlu işler olduğunu kaydetti. Ancak neler yapılacağına dair henüz somut şeyler olmadığını dile getiren Burkay, kanunun 4. maddesiyle ilgili ise "İster MİT ister hükümet ister bürokrasi mensuplarının görüşmesinden dolayı 'siz terör örgütüyle görüştünüz' suçlaması olmamalı. Ama onun dışında devlet ve hükümet mensupları veya istihbarat mensupları bir suç işlerlerse, görüşme olayı dışında, o ayrı; ondan muaf tutulmamaları lazım. İkisi farklı; bir görüşme olayı. Görüşme iyi niyete dayanıyorsa, silah bıraktırmaya yahut sorunun çözümüne dayanıyorsa tabi ki bundan dolayı suçlanmamalılar. Ama onun ötesinde bir suç varsa kim işlerse işlesin onun koruma zırhı olmamalı." değerlendirmesinde bulundu.

"PKK İÇERİSİNDE SİLAH BIRAKMA KONUSUNDA TAM BİR GÖRÜŞ BİRLİĞİ YOK"

Terör örgütünün sözde yöneticilerinden silah bırakmayacaklarına ilişkin gelen açıklamalar konusunda ise Burkay, "PKK içerisinde silah bırakma konusunda tam bir görüş birliği, tam bir tutum birliği olduğunu zaten söyleyemeyiz. Farklı düşünenler vardır, hem siyasi kanatta hem askeri kanatta. Bir buçuk yıldan beri Öcalan'ın dediği yönde silahlar sustu. Belki silahların susmasını istemeyenler vardı, kanımca vardı ama sustu. PKK güçlerini sınır ötesine çekecekti oysa pek azını çekti. Öyle olunca da herhalde Öcalan'ın söyledikleri bir yönüyle bay pas edildi, tam da geçmedi. Hükümet ile Öcalan arasında varmış uzlaşma, tümüyle hayata geçmedi. Bundan sonra da bunu baypas etmek isteyenler olabilir." diye konuştu.

"12 EYLÜL DARBESİNİN HESABI TAM SORULMADI"

Faili meçhul cinayetlerin zaman aşımından düşmeye başlaması ve hükümetin bir adım atmamasının kafasında bir soru işareti oluşturup oluşturmadığıyla ilgili bir soruya Burkay, "Elbette; faili meçhul cinayetler insan hakları ihlali. İnsanlık suçuna girer, bu nedenle bunun zamanı olmaması gerekir. Ama biliyoruz bu ülkede çok ağır suçların 30 yıl geçtikten sonra düştüğünü, unutulmaya terk edildiğini veya davaların hiç açılmadığını biliyoruz. Keşke sorumlular gerçekten mahkeme önünde hesap verseler, yaptıkları ortaya dökülse ama öyle değil. Minareyi çalan baştan kılıfını hazırladı. Bu faili meçhul denen eylemler, 1990'lı yıllarda özellikle en başta Milli Güvenlik Kurulu'nun kararlarıyla hayata geçti. Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların bundan haberi vardı. İçişleri Bakanları zaten işin içindeydiler, özellikle istihbaratın başındakiler. Öyle olunca bunlardan hesap sorulması gerekiyordu ama bunu yapamadı devlet veyahut toplum bunu başaramadı. Bundan sonra başarır mı, zor. Gelip geçen hükümetler zaten 12 Eylül'ün Anayasasına da dokunmadılar. Hala biz demokratik bir Anayasa bekliyoruz. Türkiye'de 12 Eylül darbesinin hesabı tam sorulmadı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, sözümona ceza aldılar ama ne çıkar ondan. O bile önemli, rütbelerin sökülmesine karar verildi. Ama Şili'de, Arjantin'de, Yunanistan'da cuntalara nasıl hesap sorulduğunu gördük. Türkiye'de ne yazık ki bu olmadı. Faili meçhul cinayetler davaları de ne yazık ki bu nitelikte." karşılığını verdi.

"HAYAL GÖRMEDİK, YANILMADIK"

Ergenekon, Balyoz davalarında yaşanan tahliyeler konusundaki bir soruyu Burkay, "Biz bile hani kendi söylediklerimizden neredeyse kuşkuya düşer olduk. Yav o kadar mı yanıldık? Yanılmadık. Bir hayal mi gördük, bir halüsinasyon mu gördük? Hayır. Türkiye'yi tanıyoruz. Türkiye'de siyaset yapan herkes, iyi tanıyor. O kadar darbeler oldu, biz o filmi bir kez daha seyrettik. O filmi bir kez daha hazırladılar 2000'li yılların başlarında. Eğer başarsalardı 12 Eylül'den sonra benzer bir darbe daha olmuş olacaktı. Ama başaramadılar, iyi ki başaramadılar. Kanımca hem içerde halk desteği yoktu o ölçüde, hem dışarıda yoktu. Yani NATO, Amerika gibi müttefik bilinenler, destek vermediler yeni bir darbeye. İyi de oldu. Öte yandan, tabi içerde son dönemde yaşananlar yüzünden bir bakıma orada hesap verenler, hesap vermesi gerekenler, kapılar açıldı, duvar yıkıldı ve şimdi onlar hesap sormak istiyorlar. Böylesine garip bir şey oldu." şeklinde cevapladı.

"HÜKÜMET ORTADOĞU'DAKİ DEĞİŞİKLİKLERE BALIKLAMA DALDI"

Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili ise Burkay, Türkiye hükümetinin Ortadoğu'daki değişikliklere biraz balıklama daldığını vurguladı. Libya, Mısır'da mevcut yönetim gidince onun yerine kimin geleceğinin hesabının pek yapılmadığını dile getiren Burkay, Suriye'de de Türkiye'nin taraf haline geldiğine dikkat çekti. Suriye politikasının biraz balıklama olduğunu belirten Burkay, Esad'ın karşıya alındığını, muhalefete açık destek verildiğini ve bunun da bir nevi Suriye'nin içişlerine karışmaya dönüştüğünü söyledi.

Tam bağımsız olmasa da bölgede defacto olarak bir Kürdistan devletinin oluştuğunu dile getiren Burkay, bu saatten sonra Irak'ın eski haliyle devam etmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Irak'ın ya üç bölgeli konfederasyon olacağını ya da üç ayrı devlet olacağına dikkat çeken Burkay, bu gelişmeler karşısında Türkiye'nin ve Kürtlerin izleyeceği politikaların da önemli olduğunu kaydetti. Burkay, Türkiye'nin akıllı bir politika izlemesi halinde geçişin daha yumuşak olabileceğini ifade etti.

"KÜRT SORUNU KONUSUNDA YUMURTA GELDİ KAPIYA DAYANDI"

Her iki tarafın da çıkarları bulunduğunu dile getiren Burkay, şöyle devam etti: "Güney Kürdistan çok zengin petrol bölgesi. Ama dışa açık kapısı yok. İran bu kapı olamaz, bu haliyle Suriye olamaz. Geriye Türkiye kalıyor. Eğer Türkiye Kürtlere karşı dostça bir politika izlerse bu çok daha yeni köprülerin örülmesine fırsat verir. Eğer içerdeki sorunu da çözmeyi başarabilirsek, bence yumurta geldi kapıya dayandı, Kürt sorununu çözmek lazım. O zaman Türkler ile Kürtler barış içerisinde bir arada yaşayabilirler. Nasıl olur bilmiyorum; belki Güney Kürdistan ile Türkiye'nin dostça ilişkileri olur, bağımsız bir devlet olur Türkiye bunu tanır. Ama çok güçlü dostça ilişkiler kurar, ekonomik ilişkiler daha da gelişir. Belki de çok daha geniş bir federasyon oluşur.

Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili bir soruya ise Burkay, adaylar konusundaki kararı parti meclisi toplantısında vereceklerini söyledi. Adayların hiçbirinin kendilerinin olmadığına dikkat çeken Burkay, adaylardan birisinin gerçekten Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda çok net, ikna edici, güven verici bir programa sahip olması halinde bunu destekleyebileceklerini kaydetti. Ama şu anda adaylar içinde böyle birinin bulunmadığını ifade eden Burkay, "Buna Parti Meclisi karar verecek. Belki tabanı serbest bırakacak, belki sandık başına gitmeyin oy kullanmayın diyecek, belki filan adaya oy verin diyecek; bakalım." diye konuştu.

Ülkede aşırı bir kutuplaşma yaşandığını dile getiren Burkay, insanların 'Ya Erdoğan gitsin ya kalsın' şeklinde bir kutuplaşmaya gittiğini ve kendisinin bunu yanlış bulduğunu ifade etti. İlla kazanabilecek birine oy vermeyeceğini, doğru iş yapacak bir insana oy vereceğini vurgulayan Burkay, ehven-i şer'in şerlerin en kötüsü olduğunun söylendiğini hatırlattı.