Ekonomik krizi durdurmak, yavaşlatmak veya yenmek  ya da tümden ekonomik olarak iflas etmemek için, karantinasız hayata dönüşte ısrar etmek, diğer bir deyimle yeni normale can simidi gibi sarılmak, bütün devlet ve hükümetleri, samimiyetsiz bir pozisyona itiyor. Ekonomik ihtiyaçlar için pandemi sürecinin katı kuralları gevşetmek, her iktidarı güvenilmez kılıyor. Sağlık bakanın açıkladığı günlük rutin Corona verilerine şüphe ile yaklaşmak, sırf bu nedenle hiç de haksız ve mesnetsiz bir tavır değil. Ya pandemi ciddi bir sorundur ve bu sorunla en ciddi disiplinle mücadele edilir ya da pandemi önemsiz bir şeydir, herkes günlük hayatına kaldığı yerden devam edebilir. Öyle ‘’hem ağlarım hem de giderim” olmaz. 

Bugün itibarıyla henüz Corona Virüs aşısı bulunmuş değil; aşının bulunmamış olması, istisnasız bütün devletleri töhmet altında bırakır. Bırakıyor da. Her dünya vatandaşı haklı olarak sağlık bakanlığı bütçeleriyle neler yapıldığını merak ediyor. Ölümcül bir tehdit gelip kapıyı çalıyor ve hükümetimiz ya da devletiniz, elimde ilaç yok diyor. Nükleer silaha, enerjiye para ve çare var. Uzay teknolojisine para ve çare var. Bilişim sistemlerinin bütününe para ve çare var ama Corona Virüs için basit bir aşı icat edilmemiş. Doğrulanmayan gayri resmi rakamlara göre şimdiye kadar 1 milyondan fazla can almış. Bir milyon insan, bu çağda ve bu teknolojik gelişmişlik seviyesinde. 

Bunun anlamı şudur: Küresel düzeyde bütün dünyada siyaset aslında genel olarak halka yabancılaşmış. Halk sağlığı için koruyucu önlemler tasarlanmamış. Buralara para ve mesai hiç harcanmamış. Corona bütün dünya devletleri ve hükümetlerini aslında bir tür suçüstü yakaladı. Aynı şekilde çaresiz olan devletler ve hükümetler, ekonomik çöküşleri bahane ederek, günlük hayatı özgürleştirme, diğer bir deyimle karantinasız hayata dönme kararı aldılar. Bu karar bile, aslında halkı hiç umursamadıklarını açıkça ortaya çıkardı. 

Şimdi basit bir soru sormanın tam sırası; bütün dünyayı ilgilendiren ve bütün toplumu tehdit edip can almaya devam eden bu meselede, siyaset toptan sınıfta kalmışken, biz neden onlara güven duymaya devam etmeliyiz? Corona savaş açmış ve hükümetler bu savaşta kendi halklarını koruyamıyor. Kendi halkını büyük bir kararlılıkla koruyamayan hükümetlere güven duymak mümkün mü? 

Ben bu soruyu hayır diyerek yanıtlıyorum. Corona sürecinde hiçbir siyasi söylem ya da önermeye itibar etmemeye çalışıyorum. Corona’nın iklim koşullarından etkilenmediği çok açık. Kimileri, sıcaklar ile birlikte etkisinin düşeceğini iddia ediyordu. Öyle olmadığı ortaya çıktı. Son günlerde özellikle de Güneydoğu Anadolu şehirlerinde şahlanan Corona, sadece kış virüsü değil yaz virüsü de olduğunu kanıtlıyor. Demek ki mesele yaz ya da kış değil, mesele mesafe ve temastır. Mesafe ve temasın en etkili çözümü karantinalara geri dönmektir. 

Cumhurbaşkanlığı hükümet rejimi ne yapıyor? Rakamlarla oynuyor. Sanki rakamlar gerçekleri değiştirebilecekmiş gibi davranıyor. Corona Virüsle mücadelede sıkı önlemler siyasetini devam ettirmek yerine, Ayasofya’nın cami olarak yeniden açılışında toplu teması adeta körüklüyor. İstanbul sözleşmesini sert bir biçimde tartışmaya açıyor ve bundan medet umuyor. Kadınlar ve erkekler olarak İstanbul sözleşmesini tartıştığımızda sanki Korona da tatil yapacakmış, ya da can almaktan vazgeçecekmiş gibi endişesiz bir ortam hazırlanıyor. 

Kim ne derse desin Korona Virüsle mücadele bizim ana gündemimiz olmalıdır. Karantina günlerine geri dönmeliyiz. Maske ve sosyal mesafe kuralları için daha ağır yaptırımları göze almalıyız. 

Eğer bugünkü zihniyet ve rehavetle okulları açmaya kalkarsak, ikinci dalganın alasını yaşarız. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomik verilerin çok iyi olduğunu söylüyor. Eğer ekonomimiz çok iyiyse, bu iyi ekonomik koşullarla insanlarımız korumalıyız.  

Aslolan insanların hayatıdır. İnsanları sağlıklı olarak hayatta tutmak asıl başarıdır.  Bugün için herkesin gurur duyabileceği en büyük hikaye, Corona’ya karşı kazanılmış başarıdır. Gerisi lafû güzaf..