Mehmet İNAN/BURSA, ()-BURSA'da, bitki ve hayvan popülasyonu açısından zengin olan ve 'Ramsar Sözleşmesi' ile korumaya alınan Uluabat Gölü'ndeki su seviyesi, son yağışlarla yükseldi. Son yıllarda yaşanan kuraklık nedeniyle, suların çekilmesi sonucu, araçların park ettiği göl üzerindeki köprünün altından, yeniden kayıklar geçmeye başladı. Su seviyesinin yaklaşık 3 metre yükseldiğini belirten Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, “Göl her ne kadar eski görüntüsüne kavuşmuş gibi gözükse de yine de olması gereken seviyede değil” dedi.
Bursa'da bulunan ve 136 kilometrekarelik alanıyla Türkiye'nin en büyük 9'uncu gölü olan Uluabat Gölü, birçok bitki ve hayvana ev sahipliği yapıyor. Plankton ve dip canlıları, sucul bitkiler, balık ve kuş popülasyonu açısından, Türkiye'nin en zengin göllerinden olan Uluabat Gölü, 1998'de dönemin Çevre Bakanlığı tarafından uluslararası öneme sahip sulak alan ilan edilerek, Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alındı. Ancak son yıllarda özellikle Marmara Bölgesi'nde etkili olan kuraklık nedeniyle, Uluabat Gölü'nde de su çekilmesi yaşandı. Tarımsal sulama, kuraklık ve iklim krizi nedeniyle gölde su seviyesinin düşmesine bağlı olarak yaşanan çekilme, uydu görüntülerine yansırken, balıkçı kayıklarının ve gölde gezinti yapmak isteyen yerli ve yabancı turistleri taşıyan motorların altından geçtiği, göl üzerine kurulu köprünün altı, araç park alanı olarak kullanıldı.
‘ULUABAT GÖLÜ’NDE ÇANLAR ÇALIYOR’
Son dönemde, özellikle nisan ve mayıs aylarındaki yağışlarla birlikte, Uluabat Gölü’ndeki su seviyesi yaklaşık 3 metre yükselirken, suların çekildiği dönemde araçların park alanı olan köprü altı da tekrar suyla kaplandı. Göl üzerinde kurulu bulunan, balıkçıları ve turistleri taşıyan köprünün altından yeniden kayıklar geçmeye başlarken, özellikle turizm açısından önemli bir yere sahip olan Uluabat Gölü'nde bulunan Gölyazı Mahallesi sakinleri de suların yükselmesinden memnun. Ancak kayıkçılar hala su seviyesinin yeterli boyuta ulaşmadığını söylüyor. Gölde turistik tekne turu yapan İsmail Yılmaz, göl suyunun kışın azalıp, yazın yükseldiğini belirterek, "Ama önceki yıllara göre suyun yüzde 10 yada 15'i gelmedi. Şu an su seviyesi 1,5-2 metre aşağıda. Önceki yıllara göre su seviyenin altında. Kuraklık nedeniyle Uluabat Gölü'nde çanlar çalıyor. Su seviyesinin düşük olması bizi de etkiliyor. Tekne turlarında gösterebileceklerimizi gösteremiyoruz. Girebileceğimiz yerlere giremiyoruz" dedi.
‘REHAVETE KAPILMAMAK GEREKİYOR’
Oldukça kurak bir kış geçirildiğini belirten BUÜ Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar da özellikle Uluabat Gölü gibi önemli alanların, kurak bir kıştan ne kadar olumsuz etkilendiğini gördüklerini ifade etti. Normalde sular altında kalan yerlerin, toprağa dönüştüğünü söyleyen Dindar, şunları söyledi:
”Bu bizi oldukça endişelendirdi. Gerek zirai açıdan, gerekse de meteorolojik açıdan, bu kuraklık bizleri maalesef 3-4 ay boyunca oldukça tedirgin etti. Ancak nisan ve mayıs ayında sevindirici yağışlar oldu. Barajlarımızın seviyesi yükseldi, sulak alanlarımızın yüzeyi suyla kaplandı. En azından eski görünümlerine kavuştu gibi düşünsek de aslında rehavete kapılmamak gerekiyor. Çünkü hala olması gereken düzeyde değil. Dünya Meteoroloji Örgütü'nün yaptığı açıklamalarına ve model çalışmalarına bakacak olursak, bizi sıcak bir yaz bekliyor. Bu da buharlaşmanın yüksek seviyelerde olması demek. Bu da hem su miktarının buharlaşmayla azalmasına hem de yaz aylarında tarımsal faaliyetler sebebiyle, su kaynaklarımızdan çekilen su miktarının da fazlalaşıyor olmasıyla ciddi seviyelere getirebilir. Dolayısıyla hem turizm açısından hem tarım açısından baktığımızda, her ne kadar sevindirici görüntüler olsa da, yine sıcak bir yazın sonrasında bizi yine tereddütlü, önlem alınması gereken düzeylerde su seviyeleri bekliyor olabilir. Tabii ki bunun yanında bir taraftan su kirliliği ve suyun kalitesi de çok önemli. Çünkü suyun seviyesi azaldığında, gün ışığı ve suda bulunmaması gereken gübreyle birlikte yıkanan azot, fosfor gibi birtakım elementlerin de yazın su kaynaklarında yükselmesiyle birlikte bizim ötrofikasyon dediğimiz, alg patlaması dediğimiz suların kalitesini, miktarını da etkileyen doğa olayları da gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla bunlara karşı şimdiden önlem almak gerekiyor. Hem sulak alanlardan tarımsal amaçlı suyun kullanımı hem gerek fazla gübre ve ilaç kullanımıyla su kaynaklarının kirlenmesi gibi konular hala gündemimizde. Yazın da sıcak geçeceğini ön gördüğümüzde şimdiden önlemlerimizi alarak, bizim için hem turistik hem tarihi açıdan çok önemli olan bu kültürü mutlaka korumak gerekiyor." .
‘YİNE DE OLMASI GEREKEN SEVİYEDE DEĞİL’
Mart ayında su çekilmesinin ardından, son yağışlarla birlikte Uluabat Gölü'nde yaklaşık 3 metre yükselme olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Dindar, "Şu an baktığınızda, eskiden köprünün altına arabaların park edebildiğini görebiliyorduk. Şimdi sularla kaplandı. Eski görüntüsüne her ne kadar kavuşmuş gibi gözükse de yine de olması gereken seviyede değil. Su kaynaklarımız iklim krizi ile ve küresel ısınmanın etkisiyle zaten her geçen yıl maalesef daha da küçülüyor. Suyun kalitesi de düşmüş oluyor. Nüfus artıyor, kullanım artıyor. Buna paralel yer altı sularımız da kirleniyor ve azalıyor. Dolayısıyla bu su döngüsü bozulunca da bizim su kaynaklarımızı da ne kadar korumamız gerektiği bir kez daha anlaşılmış oluyor" diye konuştu.
Uluabat Gölü’nün biyolojik çeşitlilik açısından da çok önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Dindar, "Uluabat Gölü, Ramsar Uluslararası Sözleşmesi kapsamında korunan bir yer. Eskikaraağaç Köyümüz, hem leylek köyü olarak özel bir öneme de sahip. Pek çok turistin de ziyaret ettiği bir yer. Dolayısıyla burayı her türlü çevre kirliliğinden korumanın yanı sıra iklim krizi, küresel ısınma, kuraklık gibi durumlarda mutlaka önlemler alarak bunun önüne geçmek gerekiyor” dedi. ()