Savunma sanayi, ilaç sanayi, enerji arz güvenliği ve gıda arz güvenliği. Ulusal güvenliğin temel saç ayakları olarak öne çıkan bu dört bileşeni birbirinden bağımsız olarak düşünmemek gerekmektedir. Bu ayaklardan birinde bir aksama olduğunda iç ve dış tehditlere karşı zırhımızın yeterince güçlü olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ulusal güvenliğin herbir bileşeni ayrı bir yazının konusudur.  Bu yazımızda tarımsal arz güvenliği ya da gıda arz güvenliği olarak isimlendirebileceğimiz bileşen üzerinde duracağız. Gıda arz güvenliği konusu üzerinde dururken dışarıdan hiçbir şekilde tarımsal ürün ithalatı yapmayacağımız sonucu çıkarılmamalıdır. Bütün ülkeler kendi üretebilecekleri ürünlerin bir kısmını başka ülkelerden ithal edebilmektedirler. Yani dışarıdan ürün ithal ederken kendi üretim imkan ve kabiliyetlerimizi yok etmemeliyiz. Yabancı ülkelerden tarımsal ürün ithal ederek kendi stoklarımızı güçlendirmek doğru bir uygulamadır.  En güçlü ülkeler bile üretebilecekleri ürünlerin bir kısmını başka ülkelerden ithal edebilmektedirler. Burada önemli olan tarımsal ürünler açısından başka ülkelere mutlak bağımlı hale gelmemektir. Yabancı ülkelerden tarımsal ürün ithal ederek kendi stoklarımızı güçlendirmek doğru bir uygulamadır. Yine başka ülkelerden tarımsal ürün ithal ederek marka gıda ürünleri üretmek hem üretim hem de istihdam  açısından yararlıdır. Gıda sektöründe kullanılan tarımsal girdilerin en azından bir bölümünü başka ülkelerden uygun fiyatlar ile transfer edip üretim zincirimizi sürekli canlı tutmak iktisat kuralları ile çelişmemektedir. Ancak dışarıdan transfer ettiğimiz tarımsal ürünleri kendi ülkemizde üretme konusunda gerekli politikaların uygulanması hususunu da göz ardı etmemeliyiz. Gıda sektöründe kullanılan buğday, arpa, nohut ve mısır gibi tarımsal ürünlerin üretim sahalarını genişletmek ve verimli üretim tekniklerini hayata geçirmek gerekmektedir.  Doğru arazi, doğru ürün ve doğru üretim teknikleri üçlüsünü birlikte harmanlayıp birim alanda en çok ürünü almayı başarabilmek zorundayız. Doğrusu, boş olan bütün toprakları ekmek değil, en doğru ürünü en uygun alana ekmektir. Ürün tercihi yapılırken ve arazi uygunluğu araştırılırken mutlaka modern bilimin gerçekleri esas alınmalıdır. Bu anlamda üniversitelerin ilgili bölümleri, meslek odaları, üretici birlikleri ve devletin etkin işbirliği sağlanmalıdır.

Tarımsal üretim teşvik edilirken etkin sulama teknikleri uygulanmalıdır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile birlikte su israfının önemi daha da artmıştır. Her bitkiye ve her bölgeye aynı sulama tekniği uygulanamaz. Su kaynaklarını en etkin şekilde kullanmayı hedefleyen sulama tekniklerinin tercih edilmesi hem su israfını engelleyecek hem toprak kalitesini bozmayacak hem de üretimsel verimliliği artıracaktır. Modern kentleşme ve kırsal dönüşüm politikaları uygulanırken su israfını engelleyecek alt yapı tesislerinin inşa edilmesi hususu da göz ardı edilmemelidir.

Tarımsal üretim alanları desteklendiği zaman iç göç hareketliliği azalacaktır. Kırsal alanlarda daha verimli olacak işgücü kent alanlarına göç ederek düşük verimlilikle istihdam edilmektedirler. Ayrıca unutmamak gerekir ki, kontrolsüz göç kent çevrelerinde gecekondulaşmaya yol açmakta ve modern kent inşasını zorlaştırmaktadır. Devletin kontrol ve denetimi ile tarımsal üretimin desteklenmesi kentlere göçü engellemekte ve kırsal kalkınmayı teşvik etmektedir. Ekonomik gelişme sadece kentsel gelişme ve kişi başına düşen gelirin artırılması ile sağlanamaz. Kırsal ve kentsel gelişim birlikte yürüdüğünde gerçek bir ekonomik gelişmeden söz edilebilir. Kırsal ve kentsel dönüşüm alanları belirlenirken özellikle tarımsal açıdan birinci derecede verimli toprakların sadece tarımsal üretim için değerlendirilmesi zorunluluktur. Tarımsal açıdan verimli toprakların yerleşime kapatılarak sadece üretime tahsis edilmesi hem gıda arz güvenliği hem de felaketler ile mücadelede göz arzı edilmemesi gereken bir noktadır. Kırsal bölgelerde tarımsal üretimin artırılması için bu alanlardaki hayat kalitesinin iyileştirilmesi gerekmektedir. Kırsal bölgelerde tarımsal üretim desteklenirken bu bölgelerde depreme dayanıklı konut, kaliteli eğitim ve sağlık ihtiyaçları da en iyi şekilde karşılanmalıdır. Unutmamak gerekir ki, tarımsal ürünler savunma sanayindeki nihai mallar kadar kıymetlidir. Kırsal bölgelerde güçlü altyapı hizmetlerinin yanısıra eğitim, sağlık ve kültür hizmetleri evrensel standartlarda gerçekleştirildiğinde kentsel alanlara göç azalacak hatta kentlerden kırsal alanlara yönelik kısmi bir tersine göç süreci ivme kazanabilecektir.

Kırsal kalkınma teşvik edilerek tarımsal üretim artırılıp gıda arz güvenliği konusundaki kuşkular azaltıldığında tarımsal fiyat artışlarının kontrol altına alınması daha kolay olacaktır. Tarımsal üretimin zayıf ya da istikrarsız olması ve gıda arz güvenliğinin yeterli ölçüde sağlanamaması durumunda tarımsal ürünlerin fiyatları artacak ve istikrarsız bir eğilim gösterecektir. Tarımsal ürün fiyatlarının artışı ve istikrarsız bir çizgide ilerlemesi tarımsal sektör kaynaklı enflasyon baskısının artması konusunu gündeme getirecektir. Bilindiği gibi enflasyon sorunu her zaman en önemli tehditlerden birisidir. Gıda fiyatlarının artarak enflasyonu tetiklemesinin önlenmesi için kırsal alanlardaki üretim miktarının artırılması ve kırsal göçün engellenmesi politika yapıcıların öne alması gereken konulardan birisidir.

Tarımsal üretim ve gıda sektörü teşvik edilirken, markalaşma konusu da göz ardı edilmemelidir. Tarımsal üretim artırılırken güçlü gıda marka sayısının artırılması oldukça önemlidir. Uluslararası saygınlığı olan ve uluslararası piyasalarda öne çıkan gıda markalarının sayıca artması üreticilerin daha fazla gelir elde etmesi ve ülkemize daha fazla döviz girmesi anlamına gelecektir. Üreticilerin gelir düzeyinin artması, üretimin sürekliliği ve yeni markaların gelişimi açısından yaşamsal düzeyde önemli bir husustur. Ülkemiz sanayi sektörünün bütün kollarında dünya markası ürünler geliştirirken tarımsal sektörde de öne çıkabilmelidir. Sanayi sektöründe dünya markası olmak tarımsal üretimde de marka avantajı yakalayıp dünya piyasasında en büyük payı elde etmeye engel değildir. Hem sanayi fuarlarında hem de tarımsal fuarlarda güçlü bir planlama ve bilimsel gerçeklere dayanan AR-GE alt yapısının güçlendirilmesi ile birlikte en çok takip edilen marka ürünler üretmek hiç de zor olmasa gerek.