Herkes evde kal diyor. Eyvallah, evde kalalım. Doğru dürüst dinlenmemiş, hatta belki de hiç tatil yapmamış birilerine evde kal demek, sadece malum musibetten korunmak anlamına gelmiyor, ayrıca da kulağa son derece hoş geliyor. Evde kal. Canımıza minnet. Belki bir rüya, belki de bir hayal bu. Evde kal. Hayallerin cazip etkisiyle, ayaklarımız yerden kopmadan önce, galiba evdeki tencereyi ikna etmek gerekiyor! Ey tencere, nasıl kaynamayı hayal ediyorsun? Günde üç vakit mesai yapmaya hazır mısın? Tatlı kokuların ve fokurdayan sesinle, bu sınava hazır mısın?

Tencereyi ikna etmeden evde kal lafı, bana pek gerçekçi gelmiyor. Haydi diyelim bir reçete bulduk ya da uydurduk ve tencereyi ikna ettik. Tencere kaynayacak. O iş tamam. Peki, kirayı nasıl ikna edeceğiz? Kira da makul ve tatminkar bir çözüm bekliyor! Ev sahibinin merhametli ve cömert biri olmadığını biliyorum. Daha ayın beşi gelmeden sık sık, sudan bahanelerle günde üç vakit bana göründüğünü nasıl unutabilirim? Şubat ayında çocuğun okul masrafları aylık bütçemi sarsmıştı, Bu makul sebep bile, ev sahibine makbul sebep olarak görünmemişti. Evde kal. İyi de kirayı kim ödeyecek? Evde kal. Peki kalayım, ama birilerinin ev sahibini razı etmesi gerekmiyor mu?

Doğalgaz, elektrik, su, telefon ve internet, ooff… liste amma da uzun. Evde kalmak anlaşılan çok maliyetli! Kim bu maliyetleri karşılayacak? Keşke tuzu kuru olanlar gibi, evde kaldığımda tek derdim can sıkıntısı olsaydı. Keşke izleyeceğim filmeler listesinde, ya da okuyacağım kitaplar sıralamasında sorun yaşama lüksüm olsaydı.

Keşke, tıpkı Kanada Başbakanı gibi, biri de çıkıp şöyle söyleseydi: “Sen evde kal, parayı hiç düşünme, para benim işim” deseydi. Ama gerçekler öyle değil. Ülke nüfusu seksen bir milyon, ayrılan ödenek yüz milyar TL. Üstelik beni evde kalmaya razı edecek hiçbir sorunuma yasal garanti de getirilmemiş.

Benim devletim, ‘’Allah’ın izniyle, dua ile aşarız’’ diyor! Elbette Allah’ın izniyle başlamalı her şey, elbette icraata geçmeden önce dua edilmeli. Bunların hiçbirine itirazım yok. Başım gözüm üstüne. Benim lafım icraata. Başlamaya.

İşsizlik oranının yüzde 13.7 olduğu bir ülkede, bunun üzerine Koronavirüs önlemi olarak 149 bin iş yerinin kapatıldığını eklersek ve virüs bu hızla devam ederse, kapanacak iş yeri sayısının milyona ulaşması sürpriz olmamalı

Hal böyleyken, milyonlarca insana, yaşamlarını sürdürecek ekonomik yardımlar yapılmadan evinizde kalın demek ne kadar sürdürülebilir bir durumdur?

Hayır, bu durum sürdürülemez. Nitekim dünya liderleri peş peşe yardım paketleri açıklamaya başladılar.

Kimi 1000 dolar

Kimi 1000 avro

Kimi 1000 sterlin nakit para yardımı.

Ve elektrik

Su

Doğalgaz faturaları ile kredilerinin ertelenmesini hayata geçirdiler.

Sosyal medyada bir video dolaşıyor. Evde kalmayıp tezgah açan 19 yaşındaki bir pazarcıya neden tezgahını açtın sorusu soruluyor. Video uzun. Ben en can alıcı yerinden sadece bir bölümünü buraya taşıyacağım. Delikanlı ailevi durumunu açıklıkla anlatıp, ikna edici nedenlerini birbiri sıraladıktan sonra, lafı Koronovirüsle mücadele için alınan 100 milyarlık pakete getiriyor ve çok haklı olarak diyor ki: ‘”Eğer, o on kişilik bakanlar kurulu yerine, bu ödenek bütçesini hazırlayan kişilerden üçü simitçi, çaycı ve börekçi olsaydı, paket çok daha gerçekçi olurdu”.  Gerisini siz hesaplayın.