MERVE Boluğur’un miladı “Keloğlan Kara Prense karşı” filmi. Sonra Acemi Cadı, Küçük Sırlar ve şimdi de Kuzey-Güney...
Kuzey-Güney’de İtalya’da moda okurken babasının yanına dönen Zeynep’i canlandırıyor.
Merve’ye “Kıvanç Tatlıtuğ’u tanımla” diyorum işte cevabı...
“Kalbi temiz, iyi niyetli... O türden az kalmış insanlardan...
Yüreği temiz, içi dışı bir” diye yanıtlıyor.
Dizide bir başrol var.
Kadınlar neredeyse bir rotasyonla başrol oynuyor diyorum.
Merve’den güzel bir yorum:
“Kuzey’in haremi diyorum ben.”
Kıvanç Tatlıtuğ Aşk-ı Memnu’daki Behlül’den sonra bambaşka bir karakter olan Kuzey’le izleyenleri büyülüyor.
Şeffaf Oda’ya katılan çoğu sanatçı, ailesinden gizlice konservatuara gittiğini anlatır.

KONSERVATUARA GİTMEZSEN EVE GELME
Fettah Can tam tersini yaşamış:
“Babam benim zorla konservatuara gitmemi sağlayan insandır. Küçükken, bir gün ‘konservatuara gitmezsen eve gelme’ dedi. Sınavlara girdim, kazandım. İlk yılımda şarkılar yazmaya başladım. İkinci yılımda sadece müzikle ilgilendim ve bu noktaya geldim.”
Fettah Can’ın yol haritasını babası çizmiş. Onu ilk olarak besteci ve söz yazarı kimliğiyle tanıdık. Sonra Gülben Ergen’le olan “Yalnızlık” düetiyle sesini duyduk...
Şimdi söz, müzik ve yorumunun bir arada olduğu “Aklımda Kalanlar” adlı albümüyle en çok dinlenenler arasında...
2011’in resmi raporlarına göre radyolarda en çok çalınan şarkı; “Boş Bardak.”
Fettah, hedef mi güzel, hedefe giden yolculuk mu sorumu “Ben hedefe giden yolculuğu daha keyifli buluyorum” diye cevapladı.
........................
Merve Boluğur ve Fettah Can ile müzikli sohbet keyifli bir pazar harmanı...

ŞATODA WHİSKY TRANSI
ODALARIMIZA bırakılan İskoç eteğini (kelt) ve koyu yeşil yün İskoç çoraplarını giydim.
Çorapların konçlarına süslerini taktım.
Belime de İskoç çantasını sallandırdım.
Aşağıya indim, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz ve MEY İçki CEO’su Galip Yorgancıoğlu ile Johnie Walker’in tadım üstadı Tom Johnes da keltleri çekmişlerdi. Bir de İskoç gaydacı...
Johnie Walker’in İskoçya’daki şatosundaydık. Mel Gibson’ın “Cesur Yürek” filminin geçtiği Highland topraklarında...
Şöminenin karşısında yörenin en güzel whiskylerini yudumladıktan sonra kameraya pozlar verdik. Çekimler şatonun bahçesinde de sürdü.
Görüntü yönetmeni Ertuğrul Özkök’tü.
Ardından önde gaydacı ve Tom Johnes tek sıra asırlık taş merdivenlerden şatonun mahzenine indik. Mum ışığında “whiskyi kutsama” ritüeli başladı.
Tom Johnes önümüzdeki buzlu bardaklardaki suyla önce ağzımızı çalkalamamızı istedi. Sonra...
Kristal bir şişeden birer parmak (dikey değil yatay) konulmuş whiskyden iri bir yudum aldırttı.
10 saniye süreyle ağzımızın yüzeyini okşamalıymış o bir yudum whisky.
Adı George V...
Onun krallığı süresinde var olan whisky üretim tesislerinin en iyi ürünlerinden bir harman.
Şişe fiyatı 600-700 pound...
TL karşılığı için 3’le çarpın.
2’nci tadımı da aynı ritülle yaptık.
Bunun adı ise John Walker.
Yani markanın sahibinin ilk adı.
Onun dönemindeki ürünlerin en iyileriyle yapılan bir harman.
Kapağı som altın olan şişenin fiyatı 2500 pound dolaylarında.
..................
Johnie Walker şatosunda geçirdiğimiz 3 günün sonuydu bu.
Daha önce harika tadımlar yaptık.
Johnie Walker üretim tesislerini gezdik.
İsli whiskynin yapımını gördük.
Cardhu’dan Chivas Regal’e dünyanın en ünlü İskoç viskilerinin önlerinden geçtik.
İskoç restoranlarında yöre nehirlerinden tutulmuş taze somonları yedik.
Adlarını bilmediğimiz çok keyif verici whiskylerden lezzet sörfü yaptık.
Örneğin 53,5 derecelik Brichen...
Her birinde İskoçça “şerefe” anlamına gelen “slavenca” diyerek kadeh kaldırdık.
Fıçı üretim tesisleri çalışanların aldıkları ücret nedeniyle de ilginçti.
15 işçi yılda 150 bin fıçı üretiyor.
Durmak, duraklamak, nefes almak, sigara içki molası yok.
9 saat çalışıyorlar ve ayda 8 bin pound’dan fazla kazanıyorlar.
Yani 24 bin TL civarında.
Tüfek atmaya gittik.
Mehmet Yılmaz attığını vuruyordu.
Osmanlı sultanlarından ilham alarak ona “Avcı Mehmet” adını taktık.
“Ben atış yapmadım” bunu da kaydetmiş olayım. Şatonun bahçesinde atmacalar, kartal yavruları, “baykuş kartal” diye tanınan cinsten kuşlarla resimler çektirdik.
İngilizlerin neden sadece erkek üyelerin girebildiği centilmen kulüplerde buluştuklarını anladık. Abartmamak kaydıyla erkekler arası muhabbet de bir tür detoks. Hele bu göz alabildiğine yeşillikler içinde cep telefonlarının bile çekmediği tarihi bir İskoç şatosundaysa...
Galip Yorgancıoğlu ile Türkiye’de ve sınırın ötesinde bu kaçıncı “yudumlama” safarimiz artık bilmiyorum ama bu kez de yıldız sayısı yüksekti.