Davut Peygamber oğlu Süleyman Peygambere şöyle öğüt veriyor. Oğlum!
· Elde edemediğin şeye üzülme. Kısmet böyleymiş diyerek Allah’a tevekkül et.
· Eline geçene razı ol. Zira senin kısmetin o kadardır.
· Elinden çıkana, kaybettiğine sabret. Takdir böyleymiş.
Hayatımızın her anını gözden geçirelim. Hayal edip, elde edemediğimiz, elimizden kaçırdığımız nice nimetler var ki, biz bunlara tevekkül edip sabredemiyoruz. Elimizde olana da rıza gösteremiyoruz. Kısmet buymuş, elimdekine razı oldum, elimden uçanlara da sabrediyorum diyemiyoruz.
Herkes yaşını sıfırlasın ve düşünsün. Çocukluğumuz ve gençliğimizde neyimiz vardı? Şimdi nelere sahibiz. Elimizin altında “benimdir” dediğimiz her ne varsa bunları biz mi elde ettik? Yoksa Allah mı bize verdi? Ve bize verilene ne kadar şükrettik ne kadar hamd ettik? Allah vermeseydi neyin sahibi olabilirdik? Çocuklarımızı, torunlarımızı biz mi kazandık. Biz mi imar ve inşa ettik? Sağlığımızı biz mi garanti altına aldık. Sigorta edince sağlığımız ebediyen sağlam mı kaldı? Bazı arkadaşlarımız artık dünyada değil. Gittiler. Geri gelmeye de hiç niyetleri yok. İrtibatı kestik. Telefonları bile yok ki haber alalım. Hâlbuki ne hayalleri vardı. Allah rahmet etsin. Hastalarımıza şifa ihsan etsin. Okuduklarımıza göre nice insanlar gelip geçmişler. Bir kuru ekmeğe şükreden ile Karun gibilerin nimetler içinde yuvarlanırken hala, daha yok mu dediklerini okuduk. Şimdi görüyor ve yaşıyoruz.
Her yaptığımızın hesabını mutlaka vereceğiz. Kâinatın en mükemmeli Peygamberimiz buyuruyor ki; komşusu aç, kendisi de tok olarak yatıp da sabahlayan bizden değildir. Aman canım sende biz nerden bilelim diyebilirsiniz. Ama unutmayın ki dinimiz, Müslümanın duyarlı olmasını istiyor. Duyarlı olacağız. Komşuluk ilişkilerimizi kaybetmeyeceğiz. Dostluk dünyamızı rafa kaldırmayalım. Toz tutarsa bir daha temizlenmiyor. Kalpleri kırmayalım. Çünkü her şeyin ustası var da kırılan kalbin ustası yokmuş. Kırdığımız kalpleri yine bizler tamir etmeye gayret etmeliyiz. Bunun en güzel tutkalı özür dilemektir. Özür dileyelim ve kalpleri yeniden tamir edelim. Dünya da en çok kalbi kırılan Peygamberimiz efendimizdir. O, canı gibi sevdiği amcası Hamza’nın katillerini affetti. Affedince gönlü ferahladı. Ama Hamza’yı şehit edenler Müslüman olunca bu defa onların kalpleri huzur bulamadı. İşte bu böyle bir şeydir. Şahsen bilerek veya bilmeyerek kimi kırdıysam hak helalliği istiyor ve özür diliyorum.
Etrafımıza dikkatli bakmalıyız. Aç ve açıkta kim varsa onlar bize emanettir. Asıl sorumluluk buradadır. Aç ve açıkta olanlara bakmak öncelikle Belediyelerin asli görevidir. Belediye yetkililerinin biz nerden bilelim deme hakkı yoktur. Başkan ve yetkililerin uyuma hakları yoktur. Nerden bileyim deme lüksü yoktur. Hem Hz Ömer’i referans ver hem Ömer gibi yapma. Ne dersiniz Ömer gibi olamaz mı Başkanlar ve yetkili görevde olanlar? Hz Ömer gibi olmalıdırlar. Yoksa kıyamet kopar. Çok dikkat etmeliyiz. Eğer bir mağdur, bir mazlum boynunu büker de Allah’a iltica ederse vay halimize. Mazlum ve mağdur ile Allah (cc) arasında perde yoktur. Kıyamet kopar.
Yetkililerimiz, kul hakkına girmeyin. Hakkı olanın hakkını yemeyin. Haklı olanın hakkını sahibine verin. Hakkı elinden alınan kimsenin ahını taşıyamazsınız. Karanlık kalmasın açıkça yazayım. Bunca kamu sınavları yapılıyor. Tarafsız sınavlardan yüksek başarı elde edenler, ne yazıktır ki mülakat denilen ucu açık bir imtihana tabi tutulunca hakları ellerinden alınıyor. Başarısızsınız damgası vuruluyor. Ama ülkemin bir köşesinde falan, falan kişinin tanıdığı ise hak etmediği yerlere gönderiliyor. Bu da bana zor geliyor.
Muhakkak ki Allah; adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Yüz kızartıcı işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp öğüt alasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl 90) Bu emri ilahiye kulak verelim.
Efendim, elde edemediğimize üzülmeden, elimizdekine rıza gösterip elimizin altından kayıp gidenlere de sabretmemiz gerekmektedir. Ülkemizin üzerinde estirilen, yedi düvele karşı direnmemizi Allah galibiyete tebdil eylesin. Temizliğe hassasiyetle devam ederek, sosyal mesafeyi hakkıyla sabırla yerine getirip maskelerimizi ise kollarımıza, çene altına ve başımızın üstüne değil hakkıyla kullanmayı tavsiye ediyorum. Kimse yiğitlik yapmasın çünkü gözle göremediğimiz bir mikrop hepimizi yere sermeye yetiyor. Bu şuur ve idrakle Yüce Allah, Cuma günümüzü hayırlara vesile etsin.
Selam ve dualarımla.
Kartal, 30 Eylül 2020