Kakalarla şakalar


-Fırsatı kaçırmayın!..
* * *
Acaba daha neleri kaçırmamak gerekiyor?
Bendenize sorarsanız, tıkanan trafik nedeniyle 4 saatte ancak dönebildiğiniz evde, hemen tuvalete koşarken altınıza çişinizi...
* * *
Başka başka?..
Zamanında kalkıp kalkmayacağı belli olmasa da, bineceğiniz uçağı...
Sevdiğiniz TV dizi filmlerini...
“Aklınızı” demeye gerek yok, kaçmasının engellenemediği ortada...
* * *
Neyse ki işsizlik azalıyormuş, 88 yaşını da doldurmakta olan T.C.’de.
Herhalde bunun bir nedeni de, çeşitli suçlamalarla gözaltına alınan emeklilerin çoğalması...
* * *
Yerli malı demokrasinin gelişmekte olduğunun simgesi “başörtüsü”...
Anlaşılıyor ki, ulusal övünmenin motoru “erkek millet” olduğunda; demokratik değişimin ibresi de “kadın başları” oluyor...
* * *
Son 200 yılda erkek başlarının neler giymiş olduğu ise; artık hem eylem, hem tartışma dışı...
* * *
Dolmabahçe Sarayı’nın karşısındaki duvarlarda yıllardan beri sıram sıram sergilenen Gazi fotoğraflarında da, kendisinin ne tür şapkalar giymiş olduğu kanıtlıyor bunu.
* * *
Rahmetli babamın da, resmi törenlere katıldığı zamanlarda giydiği silindir şapkası da vardı, melon şapkası da...
* * *
ABD’de 150 yıl öncesini canlandıran “Western” filmlerinde de görüyoruz aynı şapkaları...
Ancak o filmlerde “kadınlı kowboy meyhaneleri” de var; bizde hiçbir zaman öyle şeyler olmadı.
* * *
Nasreddin Hoca’ya:
-Demokratik gelişimde neden bu kadar geciktik, diye sormuşlar.
Hoca da Hatemi’den bir beyitle yanıt vermiş:

Tiz-i reftar olanın payına damen dolaşır
(edalı edalı acele yürüyenin ayağına eteği dolaşır)
Varır menzil-i maksuduna aheste giden
(istediği yere yavaş giden varır)
* * *
Yine de unutmamak gerekir ki, bir övüncümüz “erkek millet” olmaksa, bir övüncümüz de “her Türk’ün asker doğması”...
* * *
Militarist komutlarda ne kadar “Marş marş” varsa, o kadar da “Yerinde say” var...
* * *
Rahmetli babamın, ayrıca “frak”ı da vardı, “smoking”i de, “jaketatay”ı da, “bonjur”u da...
Ama evin duvarlarında hiçbir ressamın tablosu yoktu.
* * *
Değişik bir öksüzlük yaşayan ressamların da ti’ye alındığı olmuştur.
* * *
Ressamın biri çayırda dolaşırken, koyunlarını otlatan bir çobanla karşılaşmış ve çobana:
-Koyunlarının resmini yapabilir miyim, diye sormuş.
Çoban:
-Yok olmaz, demiş; sonra yünlerini satamam koyunların.
* * *
Madem politik gündemi tanjant geçiyoruz, Picasso ile de ilgili bir fıkra.
* * *
Çok zengin ve kendini beğenmiş bir kadın, Picasso’ya:
-Size, demiş; bir itirafta bulunayım mı; tablolarınızı satın alıyorum ama, hiçbirinden hiçbir şey anlamıyorum.
* * *
Picasso da:
-Ya öyle mi, demiş; siz Çince’den anlıyor musunuz?
Böyle bir sorudan biraz şaşıran kadın:
-Şey, yok, hayır, demiş.
* * *
Ve Picasso’nun yanıtı:
-Siz anlamıyorsunuz ama, 1 milyar 100 milyon kişi konuşuyor Çince’yi...
* * *
Beberuhi’ye de:
-Neden bu kadar övünmeye meraklıyız, diye sormuşlar?
Beberuhi de:
-Kimse bizi, kendimiz kadar övemeyeceği için, demiş.
* * *
Ruhi Su’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:

Geldik

Hepimiz bir yerlerdeydik
Başka bir yere geldik
Değişen dünya sürecinde
Karanlık bir sudan geldik

Ne gül eski güldür şimdi
Ne beygir eski beygir
Kırmadan incitmeden
Maymundan insana geldik

Bakmayın siz bu bencil
Bu hayvansal kavgaya
Değişen dünyanın içinde
İnsana biz yeni geldik