Tarih 24 Mayıs 2014. İran takvimine göre 3 Hordad 1393. İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad döneminin gözde işadamlarından İran Ulusal Çelik Grubu CEO’su Emir Mihaferid Husrevi, bir süredir tutuklu bulunduğu ünlü Evin Cezaevi’nde idam edildi. Hüsrevi’ye yönelik suçlama, kara para aklamak, rüşvet, kamu bankalarından usulsüz kredi almak ve İran devletini zarara uğratmaktı. İdam edileceği gün dini lider Hamaney’e mektup yazarak suç ortaklığı ettiği isimleri açıklayacağını bildirmesi de Hüsrevi’yi kurtarmaya yetmedi. O mektup belki de infazı hızlandırdı ve 39 sanıklı yolsuzluk davasının 1 No’lu ismi Hüsrevi, son nefesini darağacında verdi.

Hüsrevi’nin idamı ekonomik ambargolar sebebiyle son dönemde şaibeli şekilde zenginleşen çok sayıda işadamını korkuttu. En çok da Türkiye’deki 17 Aralık soruşturmasının kilit ismi İranlı sarraf Reza Zarrab’ın savcılık ifadesinde ‘Patronum’ diye andığı ünlü işadamı Babek Zencani’yi. Halen Hüsrevi’nin idam edildiği Evin Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zencani, Ahmedinejad döneminde petrol ticareti üzerinden büyüyen kara para (pul-e siyah) ekonomisinin en önemli oyuncularından biriydi. İran’ın yurtdışında bloke edilen paralarını komisyon karşılığı transfer ederek kazandığı servetin verdiği cesaretle petrol ticaretine soyunmuş ve dış pazarlara satmak için devletten milyonlarca varil petrol almış, ama parasını ödememişti. İran rejiminin güç merkezlerine yakınlığını vurgulamak için kendisini Ekonomik Besiç diye niteleyen Zencani, korkmakta haklıydı, çünkü hakkındaki suçlamalar Hüsrevi’den çok daha ağırdı. Ülke tarihinin en büyük yolsuzluk davasının en önemli ismi olarak Dubai, Malezya, Tacikistan ve Türkiye’deki banka ve şirketleri aracılığıyla sattığı yaklaşık 30 milyon varil petrolün parasını ve İran’a ithalat için aldığı yüz milyonlarca doları geri ödememekle suçlanıyordu. Gerçekten de sonu Hüsrevi gibi olabilirdi.

İran basını yolsuzluk haberlerine geniş veriyor

Zencani dosyasını en iyi bilen isimlerden İran Meclisi Enerji Komisyonu üyesi Emir Abbas Sultani, zaten ilk işaretleri vermiş, Hüsrevi’nin idamının hemen ertesi günü, Kont lakaplı işadamının da idam edilebileceğini açıklamıştı. Tahran Başsavcısı Devletabadi, aynı günlerde suçlamaların hukuki çerçevesini çizmiş, dosyanın hem miktar hem de siyasetçi, bürokrat ve işadamından oluşan şüpheli sayısı bakımından Hüsrevi dosyasından kat kat büyük olduğunu ilan etmişti. ABD ile müzakereler başlatan Ruhani hükümeti de soruşturmanın arkasındaydı. Yeni hükümet, dünyaya eski dönemin rüşvet, yolsuzluk ve ambargo sebebiyle büyüyen kara para ağına karşı mücadele ettiği mesajı vermek  istiyordu.

Tarih 15 Temmuz 2014. AK Parti hükümetinden istifa eden 4 bakanın, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında Yüce Divan’da yargılanıp yargılanmamasına karar verecek olan TBMM komisyonu fezlekeleri ‘dizin pusulaları (fihrist) eksik olduğu gerekçesiyle’ kapağını bile açmadan başsavcılığa iade etti. (Kaldı ki bir gün sonra pusulaların olduğu ortaya çıkacaktı). Artık fezlekeler, evrak ne zaman dizin pusulasına bağlanırsa o zaman incelenecekti. Böylece cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, hükümete zor günler yaşatan, bakanlarla ilgili yolsuzluk, rüşvet iddiaları bir kez daha gündemden kaçırılmış oldu.

Tesadüfe bakın ki İran asıllı Reza Zarrab’dan rüşvet almakla suçlanan bakanlarla ilgili fezlekelerinin iade edildiği gün, İran Meclisi’nde 3 komisyon birden Zencani dosyası için toplantı halindeydi. Enerji Komisyonu, yolsuzluğun petrol satışı; ‘iktisadi fesad’ yani yolsuzluk Komisyonu diğer sektörlerle ve devlet yetkilileriyle ilişkisinin tespiti, 90. madde komisyonu ise Zencani’nin yurtdışındaki mal varlıklarının belirlenmesi ve nakte çevrilmesi için mesai yapıyordu.

Başbakan Erdoğan, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine istifa eden 4 bakanını, 30 Mart seçimi akşamında yanına almıştı.

ZORUNLU İŞBİRLİĞİ Mİ? YOKSA SUÇ ORTAKLIĞI MI?

Gerçekten de İran’daki Zencani dosyası ile Türkiye’deki Zarrab dosyasının seyri ilk günden itibaren çok farklı oldu. İran makamları -en azından söylem düzeyinde- Zencani dosyasının üzerine gitmeyi gerekli gördü. Türkiye ise daha ilk günden bu büyük yolsuzluk dosyasını ‘darbe girişimi’ olarak niteledi ve kapatmaya çalıştı.

İlginçtir bu süreçte Türkiye Zencani dosyasını, İran makamları ise Zarrab dosyasını görmezlikten geldi, yok saydı. Oysa bu iki dosya birbirini deşifre edebilecek nitelikteydi. Hatırlayalım; Zencani, İran’a borçlarını ödememek ve petrol bakanlığı bürokratları başta çok sayıda yetkiliye rüşvet vermekle, Zarrab ise İran’ın Halkbank’ta biriken doğalgaz paralarını yasa dışı yollarla İran’a transfer etmek ve bu süreçte 4’ü bakan çok sayıda yetkiliye rüşvet vermekle suçlandı.

Zencani ve Zarrab dosyaları hâlâ Türkiye ve İran’ın önüne iki seçenek sunuyor. İki ülke ya işbirliği içinde ellerindeki dosyaları sonuçlandıracak ya da bir çeşit suç ortaklığı yapacak ve iki dosyayı da kapatacak. Çünkü İran yargısı ve meclisinin gündemindeki Zencani dosyasının Türkiye’nin, Zarrab dosyasının ise İran’ın işbirliği olmadan sonuçlanması mümkün görünmüyor.

Reza Zarrab’ın ‘Patronum’ dediği Babek Zencani, İran tarihinin en büyük yolsuzluğunu yaptığı iddiasıyla tutuklu olarak yargılanıyor.

Peki böyle bir işbirliği imkânı var mı? İran Meclisi Enerji Komisyonu üyesi E.Abbas Sultani’ye göre bu fırsat hâlâ var ve inisiyatifi de öncelikle Türkiye’nin alması gerekiyor. İran Meclisi’nde Zencani dosyasının tartışıldığı Enerji Komisyonu toplantı salonunda görüştüğümüz Sultani, bu işbirliğinin neden gerekli olduğunu ve endişelerini şöyle dile getiriyor: “Hem İran hem de Türkiye’de yolsuzluklarla, ekonomik terörizmle mücadele etmek sadece yargının değil, hükümetlerin ve meclislerin de görevidir. Çünkü bize göre Zencani büyük bir yolsuzluk, büyük bir mafya şebekesinin bir üyesi, bir vitrinidir. Yargı Zencani’nin şirketlerinin olduğu tüm ülkelere heyetler gönderdi. Bu heyetlerin amacı Zencani’nin gizli ya da açık tüm şirketlerini ve İran’ın parasını tespit etmekti. Ancak bunun için bazı ülkelerin işbirliği yapması gerekiyor.”

Sultani’nin bu imalı sözlerinin hedefinin öncelikle Türkiye olduğu açık. Zaten Türkiye’nin bu beklentilerini karşılamadığını açıkça dile getiriyor: “Biz Türk kardeşlerimizi çok seviyoruz ama Zencani dosyası konusunda yeterli işbirliğini yaptıklarını söyleyemem. Oysa Zencani dosyası özellikle iki ülkenin, Türkiye ve Tacikistan’ın desteği olmadan açıklığa kavuşmaz. Bu nedenle daha fazla işbirliği bekliyoruz. Varsa Zencani’ye ait şirketler ve banka hesapları konusunda bilgi verin. Çünkü  önceliğimiz İran’ın parasını tahsil edebilmek. Ardından birlikte iş yaptığı mafyayı deşifre etmek ve yargı önüne çıkarmak.”

Mafya ile mücadele çağrısı yaparken, ambargonun İran’ı bazı şeylere mecbur bıraktığı mazeretine de sığınmıyor Sultani. Tüm İranlı yetkililer gibi o da büyüyen yolsuzluk ve kara para ekonomisinin sebebinin ambargolar olduğuna inanıyor. Ancak bu gerekçenin yolsuzluk ve rüşvete kılıf yapılmak istenmesine de şiddetle karşı çıkarak “İran’a uygulanan zalim ambargo petrol satışı başta olmak üzere birçok alanda ambargo tüccarları yarattı. İran’ın satması gereken petrolü ambargo nedeniyle komisyon karşılığında Dellaller (aracılar) sattı. Ancak yasal görünse de bu işlem hukuki değil yasa dışı.” diyor.

Sultani, İran’ın Irak savaşından bu yana kullandığı ‘ambargo tüccarları’nın yani dellallerinin yolsuzluk ve kara paradan beslendiklerini, hepsinin ardında karanlık ilişkiler olduğunu söylüyor. Sultani’ye göre, İran’ın nükleer programı nedeniyle maruz kaldığı ambargoların ürettiği en önemki iki aracı olan Zencani ve Zarrab’ın arkasında da karmaşık bir ilişkiler ağı var. Zencani soruşturması kapsamında banka yöneticisi, işadamı ve enerji bakanlığı üst düzey bürokratlarının tutuklandığını hatırlatan Sultani, bu ağın ortaya çıkarılması için Ankara’ya şu çağrıyı yapıyor: “Türk makamlarının bilgi ve belge vermesi durumunda Zarrab hakkında Meclis incelemesi başlatabiliriz. Polis, yargı, İnterpol, meclis, tüm birimler... Biz elimizdeki bilgileri sizlere verelim, siz de bizlerle paylaşın, bu mafya grubuna karşı ortak mücadele edelim.”

İktisadi Fesad Komisyonu Başkanı: YOLSUZLUK KOMİSYONU ZARRAB’I GÖRMEZDEN GELEMEZ

Zencani dosyası ilk gündem maddesi yapan İktisadi Fesad Komisyonu’nda da durum farklı değil. Komisyon Başkanı İzzetullah Yusufyan, Zencani dosyası sebebiyle ağır sarsıntı geçiren İran iç siyasetinin angajmanlarını hesaba katarak Sultani kadar net konuşmuyor. Enerji Komisyonu’nun Türk makamlarından ısrarla bilgi istediği Türkiye’deki, Zencani’ye ait mal varlıkları konusunda ise Yusufyan fazlasıyla ihtiyatlı. Belki de bu konu açıklığa kavuşursa soruşturmanın İran’daki bazı siyasi gruplara, özellikle Ahmedinajed yanlılarına sıçramasından endişe ediyor. Israrla Zencani’nin birçok ülkedeki mal varlıklarını tespit ettiklerini ama Türkiye’de şirketleri ya da Türk bankalarında hesapları olup olmadığını belirleyemediklerini söylüyor. Şöyle diyor Yusufyan: “Zencani dosyası çok kapsamlı. Çok fazla iddia var ama yeterli kadar belge yok. Petrol paralarını ödememe dışında rüşvet başta olmak üzere çeşitli suçlamalar var. Türk makamları ya da sizlerden, Zencani’nin Türkiye’deki mal varlıklarına dair bilgi gelirse kesinlikle bu konuda gerekeni yaparız.”  Zencani dosyasında Türkiye’den destek ve işbirliği bekleyen Yusufyan’ın Zarrab dosyasına karşı tavrı şaşırtıcı. Dosyayı bilmediğini ve hiç içeriğine ilgi duymadığını söyleyen Yusufyan’ın tutumu ‘işbirliği mi suç ortaklığı mı’ sorusunu bir kez daha gündeme getiriyor. İran’ın Türk bankalarındaki paralarının usulsüz transferiyle ilgili bir davaya neden ilgi duymadığını sorduğumuzda ise İzzetullah Yusufyan “Eğer yolsuzluk, rüşvet ve suç varsa bu Türk yargısının işi. Zarrab İran petrolünü satan bir isim de değil. Para transferi konusundaki iddialarla ilgili belgeye sahip değiliz.” diye geçiştirmeye çalışıyor. “Belge gelirse tutumunuz ne olur?” diye ısrar edince Yusufyan “Türkiye’deki dosyanın da kapsamı bildiğim kadarıyla bazı bakanlara rüşvet vermekle ilgili. Bu Türkiye’nin kendi meselesi…. Dosyanın içeriğini bilediğim için bir şey söyleyemem. Eğer İran’da da suç işlemişse Zarrab da yargılanır.” diyerek deyim yerindeyse topu Türkiye’nin kucağına bırakıyor.