Başbakan Davutoğlu, KPSS gibi bir sınavda yapılan bir haksızlık, yolsuzluğun o sınava giren herkesin hukukunu gasbetmek anlamına geldiğini belirterek, "Geçtiğimiz haftalarda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımıza da bu konuda talimatım oldu: Varsa böyle bir şey, hiç acımasız şekilde üstüne gideceksiniz. Bu konuda bazı çalışmalar yürütüldü, bazı bilgiler aldık ve bütün bu veriler üzerinde bu araştırma derinleştirilecek. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları arasında girilen bir sınavda bir tarafın lehine, diğer tarafın aleyhine bir durum ortaya çıkmışsa, bunun hesabını sormak bizim için ahlaki bir vecibedir" dedi.

Davutoğlu, NTV-Star TV ortak yayınında  gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Paris'teki olayların Türkiye'ye yansıması ve Charlie Hebdo karikatürlerinin Türkiye'de yayınlanması konusundaki değerlendirmeleri sorulan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Her şeyden önce hepimizin bu tür olaylarda vakarla ve dikkatle hareket etmemiz lazım. İlkesel olarak, hangi ilkeleri öne çıkarıyorsak o ilkelere önem verip diğer ilkeleri göz ardı etmememiz lazım. Maalesef öyle haller oluyor ki, temel bazı prensipler, değerler arasında birisi tercih ediliyor, birisi tümüyle göz ardı ediliyor. Bu tür durumlarda bir dengesizlik doğuyor. Şahsen ve hükümet olarak Paris'e gittim. Çünkü her ne surette olursa olsun masum insanlara dönük bir eylemin ki orada polisler... Birisi yine Müslüman olan Ahmet Merabet de öldürüldü. Terör olgusu, hepimizin karşı çıkması gereken bir olgudur. Her surette, orada dünya liderleriyle birlikte yürüyerek bu konudaki ilkeyi öne çıkardık. Ve benimsediğimizi gösterdik. Yani orada olmamış olsaydık tahayyül edebilirsiniz ne tür eleştirilerle uluslararası medyada ve içeride karşı karşıya kalabilirdik. Eleştirilerden kaçmak için gitmedim. Doğru bulduğum için gittim. Ciddi bir soğuk algınlığım vardı ama daveti duyar duymaz 'Gidiyoruz' dedim. Çünkü bu konuda ilkesel duruşumuzu göstermemiz gerekirdi."

Davutoğlu, bu ilkesel duruşun yanında başka bir ilkesel duruş söz konusu olduğunda onu da savunacaklarını vurguladı.

Fikir özgürlüğü ile hakaret arasındaki çizginin ince bir çizgi olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, akademik hayatta her düzeyde yurtdışında çok sert İslam, Türkiye, Osmanlı eleştirileriyle karşılaştığını, onlara fikri olarak karşılık verdiğini anlattı.

Davutoğlu, "Bir ortamda inandığınız değerlere birisi eleştiri getirdiğinde sizin göreviniz ona cevap vermektir. Ama eleştiriyi aşıp hakarete vardığı zaman işte orada çizgi geçiliyor. Orada fikir hürriyetinin ötesinde saygı hürriyetsizliği var tabiri caizse. İnsanların onurlarına dönük. Herkesin kişisel onur gibi bunu parçası olarak gördüğü hususlar var. Yolda size birisi 'Neden şunu yapıyorsun?' diye sorduğunda neden yaptığınızı izah edersiniz. Ama dönüp size küfrettiğinde bu eleştiri olmaktan çıkıp, karşılıklı fikir alışverişiyle çözülecek bir durum olmaktan çıkar" ifadelerini kullandı.

"Bizim herkesi koruma sorumluluğumuz var"

Charlie Hebdo karikatürlerinin Türkiye'de yayınlanmasını "duyarsızlık" olarak niteleyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O gece bana haber geldiğinde arkadaşlar gazeteyle temas kurdular. Bunun hassasiyeti kendilerine anlatılmaya çalışıldı. Sadece fikir özgürlüğü hassasiyeti değil, güvenlik hassasiyeti de. Dünyada zaten öylesine bir tansiyon yüksekliği var ki bu tansiyon yüksekliği ülkemizi de etkiliyor. Burada bizim herkesi koruma sorumluluğumuz var. İlkesel olarak, hayatımda kimseye hakaret etmedim. Kimsenin de benim saygı duyduğum birine hakaret etmesine izin vermem. Bu, tek başına bireysel olarak da tutumumdur. Bu ülkenin değerleriyle ilgili sorumluluk yüklenmiş bir Başbakan olarak da tutumum budur. Eğer birisi benim hiç beğenmediğim bir başka dine de hakaret etse aynı tavrı alırdım. Veya bir şekilde siyasi muhalifim olan muhalefet liderlerinden birine küfredilse, hakaret edilse, ben onlar kadar onun hakkını savunurum. Bütün bu tarihi konteks içinde beraber yaşadığımız insanlarla ilgili saygı gösteriliyorsa 1,5 milyar insanın inandığı ve hepimizin onurunu kendi onurumuzdan aziz... Şahsiyet olarak ulviliğini kendi var oluşumuzdan çok yüksek gördüğümüz bir şahsiyetle ilgili hakaret edilmesine izin veremeyiz. Kastettiğim budur."

Başbakan Davutoğlu, herkesin eleştiri hakkına sahip olduğunu ifade ederek, Hz. Peygambere yönelik akademik ve ilmi eleştiriye saygı duyulması gerektiğini söyledi. İsteyenin istediği dine inanabileceğini, ateist olabileceğini dile getiren Davutoğlu, hakaret konusunda özgürlük tanınamayacağını aktardı.

Davutoğlu, Charlie Hebdo karikatürlerini Türkiye'de yayınlayan gazetenin kendisini tahrikle suçladığını belirterek, şöyle devam etti:

"Söylediğim şey çok açık. Bu, yayın dolayısıyla güvenlik tedbirleri alınması gerekiyorsa ki alınması gerekir. Kastettiğim tamamıyla bu gazeteyi de korumaya yönelik bir güvenlik tedbiri. Onlarsa sanki gazetenin yayınına dönük bir güvenlik tedbiriymiş gibi... Alakası yok. Üç ilkeyi vurguladım. Teröre her şekilde karşıyız, hakarete her şekliyle karşıyız. Başbakan olarak da bu ülkede herhangi, bu gazeteyi zikretmek istemiyorum. 'O gazeteyi korumak gerektiğinde de güvenlik tedbiri anlamında onun da gereğini yaparız' dedim. Bu konudaki tutumum açık. Maalesef saptırarak, bizi gerilimin bir parçasıymış gibi yapma çabası da son derece yanlış bir tutum. Bu ilkeler çerçevesinde çelişki de görmüyorum."

Davutoğlu, gazeteyle görüşme yapıldığını yineleyerek, "Arkadaşlarımız görüştüklerini ifade ettiler. Durumun hassasiyeti kendilerine de aktarıldı. Biz geçmişte bu konularda çok acılı örnekler yaşamış bir ülkeyiz, toplumuz. Birbirimize saygı gösterdiğimizde huzur olur" dedi. 

Türkiye'de basın özgürlüğü

Başbakan Davutoğlu, medyaya yönelik baskı iddialarının gerçeği yansıtmadığını vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu da maalesef uluslararası alanda son dönemde belli çevrelerin yürüttüğü bir çalışma. Dün Brüksel'deydim. Zannedilir ki Türk Başbakanı Brüksel'e gittiğinde oradaki Avrupa Birliği yetkilileri savcı edasıyla beklerler, Başbakanı sanık koltuğuna oturturlar ve soru sormaya başlarlar. Gidişimde öyle bir hava verdiler. Juncker'le yaptığımız görüşmede herhangi bir şekilde Türkiye'de basın özgürlüğü konusu açılmadı. Nasıl açıldı? Toplantı bittikten sonra o gün aynı saatte Avrupa Parlamentosu'nun toplantısı vardı. Bu kararı çıkmıştı. 'Dışarıda basın özgürlüğüne vurgu yapabiliriz' dedim. Sadece şunu sordum: 'Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda bilginiz ne kadar, mesela kaç gazeteci tutukludur?' Avrupa Parlamentosu'nda orada bu tasarıya oy verenler bundan habersizdir."