Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Meclis Genel Kurulu'nda görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi'ne yönelik, "Hala inanmakta zorlandığımız bir şey var. Nasıl olur da MHP, nasıl olur da kamuoyunda gerçekten huzur ve asayişin sağlanması konusunda herkesin takdirle andığı, bildiği ve gerçekten saygı gösterdiği Sayın Bahçeli, partisinin adeta HDP gibi bu kanunu çıkarmamak uğruna yaptıklarına nasıl katlanabilir, nasıl destekleyebilir ve parlamentonun kilitlenmesine nasıl müsaade edebilir" dedi. 
Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Toplantısı sona erdi. 6.5 saat süren toplantının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ele alınan konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Arınç, Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı olma özelliği taşıyan Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından düzenlenen Şah Fırat operasyonu, Meclis Genel Kurulu'nda görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi ve çözüm sürecine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Bugün HDP heyetinin Kandil'e ziyaret gerçekleştirdiği hatırlatılarak, "Çözüm sürecinde gelinen son nokta nedir?" sorusu üzerine Arınç, "Bu konuda 4 Şubat'tan bu yana bir gelişme var. O gelişme de şudur, yani silah bırakmaya yönelik bir açıklamanın yapılabilecek olmasına karşı engeller çıkarılmıştır. Bu engellerin daha çok Kandil'den kaynaklandığını da artık sağır sultan bile biliyor. O yüzden HDP'li bazı milletvekillerinin veya İmralı'yla görüşmek için zaman zaman gidenlerin hemen ertesi günlerde de Kandil'e gittiklerini biliyoruz. Sayın Süreyya Önder'le Ceylan Bağrıyanık isimli bir bayanın gittiği biliniyor. Nasıl döneceklerdir, nasıl bir karar almışlardır, bu karar çözüm süreciyle ne kadar ilgilidir, kendileri de bir açıklama yapar. Herhalde kamuoyunu da bilgilendirmiş olurlar. Biz hükümet olarak çözüm sürecini sonuna kadar milletimizin menfaatlerine uygun bir şekilde ve milletimizin verdiği görev çerçevesinde sürdürme konusunda kararlıyız. Alınacak her kararın Türkiye'de silahtan ve şiddetten arındırılmış bir siyaset ortamına katkı yapacağını düşünüyoruz. Toplantıda top HDP'nin ayağında demiştim, top halen o alanın içerisinde bakalım hakikaten iyi kullanabilecekler mi topu, çözüm sürecine katkı sağlayabilecek bir noktaya gelecekler mi? Biz buradayız efendim, şimdi onların ne yaptığını nelerle döndüklerini, gelişmelerin hangi istikamette olacağını hep beraber göreceğiz" karşılığını verdi.
İÇ GÜVENLİK PAKETİ
Meclis Genel Kurulu'nda görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi'ne yönelik HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "2 maddeyi getirin hemen çıkaralım" yönündeki sözlerini değerlendiren Arınç, "Bu çok basit, çok ucuz bir açıklama, bir siyasi partinin genel başkanına da yakışmaz doğrusu. Bu getirdiğimiz tasarı bir bütündür. Bu bütünlüğün içerisinde iç güvenliğine yönelik tedbirler olduğu gibi jandarma teşkilatıyla da emniyet teşkilatıyla ilgili konular da vardır. Bunu artık doğan çocuklar bile biliyor. Bunun dışında da günlük hayatı kolaylaştıran formaliteleri ortadan kaldırıp, vatandaşın en ucuz en kısa sürede bazı haklarına kavuşmasını temin eden nüfus yasasında bazı değişiklikleri içerisine alan bir paketten bahsediyoruz. Bu paketin içerisinde o kadar çok şey var ki birbiriyle bağlantılı, ilintili ve koordineli bunların içerisinden sadece iki tane başlığı çıkarıp cımbızlamak ve 'bunları getirin hemen çıkaralım' demek çok ucuzcu bir yaklaşım olur bunu doğrusu yakıştıramadım" ifadelerini kullandı.
Arınç, şunları kaydetti:
"Herkes İç Güvenlik Paketi'nin içerisinde ne olduğunu biliyor, neredeyse 4 aydan bu yana. Bu yeni konuşulan bir konu değildir. Bunun komisyonda bile görüşülmesi sadece üç gün sürmüştür. Şimdi görüyorsunuz ki TBMM'de, ne garip bir koalisyon ki üç parti, birbiriyle hiç uyuşamayacağını, birbiriyle birlikte siyasi kararlar alamayacağını düşündüğümüz üç siyasi parti adeta Meclis'te hiç akla gelmedik, İç Tüzük'le yakından uzaktan ilgisi olmayan birtakım hakaretler, eylemler, bağırmalar, çağırmalar, yüzlerini kapatmalar, sıraya girmeler, masaları yumruklamalar, birbirlerini ittirmeler... Bütün bunlarla İç Güvenlik Paketi'nin ve bağlı olan konuların görüşülmesini engellemeye çalışıyor. Bu engellemeleri yapan insanların şunu düşünmesi lazım, biz niçin bunu getiriyoruz. Diyor ki Sayın Kılıçdaroğlu veya diğerleri 'bunlar zaten kanunlarda var.' O zaman kanunlarda varsa bunların tekrar konuşulmasından, görüşülmesinden, tahkim edilmesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Şunu söyleyebilirlerdi; 'bunlar yoktu, şimdi niye bunları getiriyorsunuz.' Ama konuşurken deniyor ki; 'bunlar zaten var, siz uygulamıyorsunuz.' Varsa karşı çıkmamanız gerekir. Kaldı ki Avrupa Birliği (AB) normları ve uluslararası hukuk standartlarına uygun bir düzenleme yapıyoruz. Bunun elimizdeki şemaları zaman zaman dağıtılmış bazı arkadaşlarımız tarafından konuşulmuştur. Gözaltında tutma süresi bile bazı AB üyesi ülkelerde bizden birkaç kat daha fazladır. Bunların hepsi suç işlenmesine yönelik alınacak tedbirlerdir. Yani biz toplumu tehlikeden korumak istiyoruz. İnsanların can ve mal emniyetlerini korumak istiyoruz. Suçun işlenmesine zemin hazırlayanlara fırsat vermek istemiyoruz. Suç işleyenlerin teşhisini zorlayacak tedbirleri ortadan kaldırmak ve yasal bir hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek istiyoruz. HDP açısından bu böyle olmayabilir. Çünkü Cizre'de, Hakkari'de, Yüksekova'da, Van'da veya bir başka yerde hatta ülkemizin hemen hemen her şehrinde suç işlemeyi kendisine meslek edinmiş, kendi ideolojisi için böyle bir davranıştan farklı bir şey beklenmeyen bir takım suç örgütleri var. İsimlerine bakarsanız alfabenin bütün harfleri de vardır. Tekrar bunları ifade etmek istemiyorum. Üç kelimelik, dört kelimelik bir de aralara tire koymak suretiyle üzerlerine bazı üniformalar geçirmek suretiyle kendilerine göre yüzlerini kapatmak suretiyle insanların evlerine girip saldıran, insanları banyolarında bile yakalayıp öldürmeye çalışan, sokaktaki insanı katletmeye yönelmiş, ortaya hendekler kazarak, yüzlerini gizleyerek, ellerindeki uzun namlulu silahlarla evleri taramak suretiyle insanların can emniyetini tehlikeye atan hatta yok eden eylemcilere karşı biz her şeyi söyleyebiliriz de HDP ne kadar söyleyebilir kamuoyu takdir etsin. Birbirleriyle aralarında bazen organik bağ bulunan, bazen organik bağ olma dahi birbirlerini teşvik ve destekleyen bu unsurların getireceğimiz tedbirlere karşı çıkmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur. HDP'yi bu konuda yani olumsuz anlamda anlayışla karşılayabilirsiniz. Çünkü onlar şiddet, eylem yapacak, onlar tehditle, baskıyla insanları her an ölüm tehlikesi altında bulundurabilecek ki kendi ideolojileri hayat hakkı bulabilsin. Seçimlere bu şartlara gidebilsinler ve başka türlü şeyler."
"MHP NASIL OLUR DA PARLAMENTONUN KİLİTLENMESİNE MÜSAADE EDEBİLİR"
"Hayret ettiğimiz, hala inanmakta zorlandığımız bir şey var" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Nasıl olur da MHP, nasıl olur da kamuoyunda gerçekten huzur ve asayişin sağlanması konusunda herkesin takdirle andığı, bildiği ve gerçekten saygı gösterdiği Sayın Bahçeli, partisinin adeta HDP gibi bu kanunu çıkarmamak uğruna yaptıklarına nasıl katlanabilir, nasıl destekleyebilir ve parlamentonun kilitlenmesine nasıl müsaade edebilir. Sayın Bahçeli ülkücüleri bile sokağa çıkmaktan men ediyor ki insanlar birbirlerine karşı bir eylem yapıp can ve mal kaybı olmasın diye. Bu ne kadar takdir edilebilecek bir davranıştır. Bizim getirdiklerimiz nedir? Hürriyetlerini gizlemesinler, ellerinde molotof dahil demir bilye atan sapanlar olmasınlar, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmesinler, herkes özgürce fikrini söylesin, protestosunu yapsın, eleştirisini yapsın ama insanlar ölmesin, kamu taşıtlarına zarar verilmesin, araçların içerisinde genç kızlarımız yakılmasın, Yasin Börü'lerimiz katledilmesin. Bunu Sayın Bahçeli'nin istemediğini kim söyleyebilir. Bizim tanıdığımız ve yıllardan beri kendisine saygı duyduğumuz bir insan, Türkiye'nin huzur ve asayişi konusunda hepimizden daha itinalı olduğuna inandığımız bir insan HDP ya da CHP'yle nasıl işbirliği yapabilir bunu anlamak mümkün değil. Bir anamuhalefet partisi yani yarın iktidara gelmeye namzet olduğu, bütün dünyada anamuhalefet partisi olarak bilindiği için kabul gören bir parti sokak eylemlerine nasıl arka çıkabilir, bunları nasıl destekleyebilir. Bu eylemciler insanların canına kastetmişken, bunlara yönelik alınacak tedbirleri Türkiye'nin Atatürkçü bir partisi nasıl isteyebilir. Bugün Meclis'te yapılanları anlamak mümkün değil. Halkımız çok iyi görüyor ve yaptıklarımızı takdir ediyor. Ben bu partileri halkımıza şikayet ediyorum. Getirdiğimiz tedbirler demokratikleşme konusunda atılan adımlardır. Demokrasiyi yok etmek için bütün meydanları savaş alanına çevirmek isteyenlere karşı bir tedbir almak istiyoruz. Ne kadar basit bir açıklama 'getirsinler molotofu, getirsinler bonzaiyi bu iş bitsin.' Peki bunlara yol açan, bunları kullanmak suretiyle halkımızı, gençlerimizi yok etmeye kalkanların diğer tedbirlerle önlenmesi niçin gözardı ediliyor. HDP'ye herkes bir organik bağ içerisinde veya bunların destekçisi olması noktasında belki 'ne yapsınlar bundan başka çareleri yok' diyebilirsiniz. Benim sözüm daha çok iki siyasi partiye, o siyasi partinin milletvekillerine, o siyasi partiye gönül vermiş, ülkemizin geleceğini iyi görmek isteyen milyonlarca insana. Şu yaşananları bir ibret olarak herkes görmeli ve herkes kendi partisinden buna göre hesap sormalı diye düşünüyorum."
BEŞTEPE'DE İKİNCİ BAKANLAR KURULU TOPLANTISI
Bir gazetecinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ikinci kez Bakanlar Kurulu'nu toplamasını hatırlatması üzerine Arınç, "Bildiğiniz gibi bundan önceki toplantı 19 Ocak'ta yapılmıştı. Takriben 50 günlük bir süre sonra bir toplantı daha yapmış olacağız. O zaman da bunun ilkelerini sizlerle paylaşmıştım. Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa'da var olan bir yetkisini zaman zaman kullanmak isteyebilir. Sayın Başbakanımız ile bu konuyu görüşürler ve mutabakat üzerine bu toplantı yapılabilir. Bunda da keza böyle olmuştur, birinci toplantıda olduğu gibi. Sayın Başbakanımız ile Sayın Cumhurbaşkanımız Mart ayı içinde böyle bir toplantının yapılmasını uygun olacağı konusunda hemfikir olmuşlardır, mutabık kalmışlardır ve bu tarih 9 Mart olarak bugün açıklanmıştır" ifadelerini kullandı. 
IŞİD'E KATILMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİĞİ İDDİA EDİLEN 3 İNGİLİZ…
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, IŞİD'e katılmak için Türkiye'ye geldiği iddia edilen 3 İngiliz kıza ilişkin, "İngiltere gibi Scotland Yard'ıyla meşhur bir ülkede yakın takibe alınmamış, haklarında daha önce iddialar bulunmuş 3 tane kızın, ellerini kolları sallayarak Heathrow Havaalanı'ndan İstanbul'a doğru gelmeleri, geldikten üç gün sonra da uyanıp bize ondan sonra haber vermeleri İngiltere adına bence kınanıcı, ayıplanıcı bir davranış. Yani bu konularda gerekli tedbirleri almamışlardır" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Toplantısı sona erdi. 6.5 saat süren toplantının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ele alınan konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Arınç, Türkiye'nin yurt dışındaki tek toprağı olma özelliği taşıyan Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun tahliyesine yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından düzenlenen Şah Fırat operasyonu, Meclis Genel Kurulu'nda görüşmelerine devam edilen İç Güvenlik Paketi ve çözüm sürecine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
IŞİD'e katılmak için Türkiye'ye geldiği iddia edilen 3 İngiliz kıza ilişkin son noktayı koyan Başbakan Yardımcısı Arınç, "Evet, bu üç tane yaşları 16-17 civarında olan kişilerin Türkiye'ye giriş yaptığı tespit edilmiş. Yani kayıtlarımızda bunların geçtiğine dair bir kayıt var. 17 Şubat 2015 tarihinde turist olarak İstanbul Atatürk Havaalanı'ndan Türkiye'ye giriş yaptığı tespit edilmiş. İngiliz makamları 3 gün sonra yani 20 Şubat 2015 tarihinde bize haber vermişler. Biz yoğun bir şekilde arama faaliyetlerine devam ediyoruz" dedi.
"Türkiye'nin burada hiçbir kabahati yok" diyen Arınç, şöyle konuştu:
"Bu olay konusu itibarıyla yeni bir olay değil. Bugüne kadar Türkiye üzerinden veya Irak veya bir başka yere terör örgütlerine katılmak suretiyle ve katılmak amacıyla gidenlere yönelik biz elimizden gelen tüm tedbirleri alıyoruz. Ama yılda 36 milyon turistin geldiği Türkiye'de bize kendi ülkelerinin haber vermesi, istihbarat akışı sağlaması lazım. İngiltere gibi Scotland Yard'ıyla meşhur bir ülkede yakın takibe alınmamış, haklarında daha önce iddialar bulunmuş 3 tane kızın, ellerini kollarını sallayarak Heathrow Havaalanı'ndan İstanbul'a doğru gelmeleri, geldikten üç gün sonra da uyanıp bize ondan sonra haber vermeleri İngiltere adına bence kınanıcı, ayıplanıcı bir davranıştır. Yani bu konularda gerekli tedbirleri almamışlardır. Bir, kendileri bu işi takip edecekler, yurt dışına çıkışlarına engel olacaklardır. Madem engel olamadınız hemen bize haber vereceksiniz 'şu, şu, şu pasaport sahibi insanları gözaltına alın, tekrar sınır dışı edin ve onları takip edin' diyeceksiniz. 3 gün içerisinde nereye gittiklerini, nerede bulunduklarını, turist pasaportuyla hiçbir engel ve ihbar olmadan Türkiye'ye gelmiş insanların bugün nereye gittiklerinden Türkiye hiçbir zaman sorumlu olamaz. Çünkü biz kimsenin niyetlerini sorgulayacak, zihinlerini okuyacak, turistlere yönelik bir mekanizmamız yok. Böyle bir uygulama da zaten dünyada insan haklarına ne kadar aykırı veya uygun olup olmayacağını da düşünmek lazım. Ama terör faaliyetlerine katılacağı gerekçesiyle bize önceden bildirimde bulunan yaklaşık 10 bin kişiyi takip altına aldık ve ülkemize giriş yapmaları kesinlikle yasaklandı. Biz görevlerimizi yapıyoruz. İngilizler, bu makamları kastediyorum, önceden bilgi noktasında bizimle paylaşımda bulunmuş olsalardı, güvenlik birimlerimiz de gerekli tedbir alınacaktı. Biz terörle mücadelede ortak bir mücadeleye ve ortak bir koordinasyona ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Arama çalışmaları devam ediyor."
ŞAH FIRAT OPERASYONU
Şah Fırat operasyonuyla ilgili Suriye hükümetinin "Savaş nedeni olacağı" yönündeki açıklamalarının Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda konuşulup konuşulmadığına yönelik soru üzerine Arınç, "Böyle bir konu Bakanlar Kurulu'nda tartışılmaz, konuşulmaz çünkü bunu ciddiye almayız biz. Biz sonuçlandırdık artık bu başarı bir hikaye olarak da yıllarca anlatılacaktır ancak Türkiye'deki muhalefetin bir taraftan İran bir taraftan da Suriye rejiminin ağzıyla bizi eleştirmiş olmasını da yadırgadığımızı ifade ederim. İran kendilerine göre birileri eleştiriyor, Suriye'deki rejim de belli düşüncelerle bizi eleştiriyor" karşılığını verdi.
"Biz uluslararası hukuka uygun bir operasyon yaptık" diyen Arınç, şöyle devam etti:
"Bu operasyonda bir, TBMM'nin hükümete verdiği yetki ve sorumluluk var. İki, 1921'de Türkiye ile Fransızlar arasında ilişkilendirilmiş bir anlaşma ve sözleşme var. Bu anlaşma gereğince de bugüne kadar iki defa haklı sebeplerle yeri değiştirilmiş olan Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun bu defa da güvenlik sebebiyle değiştirilmiş olması, askerlerimizin salimen tahliye edilmiş olması ve bu operasyonun çok ciddi bir hazırlıkla... Sadece bir kaybımız oldu, bugün defnedildi. Halit Avcı kardeşimize, evladımıza, askerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ama müthiş her dakikası her saniyesi bir saat akortu içerisinde gerçekleşmiş bir operasyona dünyadan bir hayranlık varken belli bazı ülkelerin bizi eleştirmiş olması bizi korkutmaz, bizi hiç ilgilendirmez. Biz vazifemizi bihakkın yaptığımızı biliyoruz. Bununla da şunu söyleyebiliriz; Türkiye hem hem kendi hukukunun hem de uluslararası hukukun el verdiği bütün imkanları her zaman yapabilecek, kullanabilecek güce sahiptir. Türkiye'nin dostluğu herkesi için çok önemlidir. Kimse de Türkiye'nin düşmanlığı kazanmış olmasın. TSK, onun Kara Kuvvetleri unsurları müthiş bir operasyonu başarıyla tamamladılar. Düşünün ki 38 arkadaşımız daha önce Musul'da konsoloslukta alıkonulmuş 26 arkadaşımızın eğer burunları kanamış olsaydı, Türkiye'de muhalefetin neler söyleyeceğini tahmin edebilirdiniz, şimdi onlara mahal verilmeden kurtarma, tahliye, bütün operasyon gerçekleşiyor. Bu sefer de niçin orada kaldınız, kalmadınız, savaşmadınız veya çok modası geçmiş milliyetçi söylemlerle hükümetimiz eleştiriliyor. Suriye'deki rejim önce 300 binden fazla insanın nasıl kanını döktüğünün hesabını versin. 5 milyondan fazla Suriyelinin topraklarını niçin terk ettiğinin hesabını versin. Yağmalanan Halep'in, Hama'nın, Humus'un, yıkılan camilerin, ekmek kuyruğunda beklerken öldürülen çocukların hesabını versin ondan sonra da Türkiye'den bu operasyonun hesabını sorabilecekse yüzü de varsa sorsun, görelim."
EĞİT-DONAT PROGRAMI
Eğit-Donat Programı konusunda eğitime tabi tutulacak grupların nasıl seçileceğine yönelik soruya da cevap veren Arınç, "Eğit-Donat Anlaşması ülkemizle ABD arasında müşterek uygulanacak bir mutabakat belgesi. 19 Şubat'ta imzalandı. Onay süreci tamamlandıktan sonra da yürürlüğe girecektir. Suriyeli yerli muhaliflerin ülkemizde bu program dahilinde yetiştirilmesi ve eğitilmesi mümkün olabilecektir. Eğit-Donat programına Suudi Arabistan ve Katar ev sahipliği yapmak istediklerini bildirmişlerdir. Bunu da memnuniyetle karşılıyoruz" dedi.
Söz konusu program dahilinde eğitim programının Mart ayı veya daha sonraki aylarda başlanacağının öngörüldüğünü belirten Arınç, şunları kaydetti:
"Eğitim süresi seçilen muhaliflere ilişkin yapılacak değerlendirmeye göre 1-2 aylık bir süreç içinde olacaktır. 1 yıl içerisinde yaklaşık 5 bin ondan sonra kademeli olarak artırılması düşünülmektedir. Eğit-Donat konusunda haftalarca veya aylardan beri sürdürülen çalışmalar bu şekilde mümkün bir noktaya gelmiştir. Biz bu mutabakatla halihazırda Suriye'deki alanda muhalif unsurların Türkiye'de verilecek eğitimle sahadaki mücadelelerini daha gelişmiş imkan ve kabiliyetleri yürütmeleri hedeflenmektedir. Uluslararası koalisyonun bir parçası olma konusunda çalışmalar Türkiye'nin talepleriyle henüz devam ettirilmekte ve sürdürülmektedir. Biz şüphesiz terör örgütlerine karşı elbette ortak bir çalışmanın içerisinde oluruz. Hem Türkiye'nin milli çıkarları adına hem de bölgemize barışın gelmesi konusunda bu çalışmalara her zaman katkı sağlarız. Ancak Türkiye'nin özel durumu var. Bu özel durum içerisinde uçuşa yasak bölge ve diğer konularda da haklı taleplerimizin aynı kapsamda değerlendirilmesini de sürekli takip ettik."