Hatırlarsınız askerlerini Irak’tan çekme ve Arap Baharı'nı destekleme süreci ile başlayan bir Obama klasiği, "Suriye’de kimyasal silah kullanmak" dahil bütün kırmızı çizgilerin yerle bir olması ve ezeli rakibi Rusya’nın elini kolunu sallayarak Suriye’ye girmesi ile sonuçlanan bir Obama hüsranı.

Yani taban tabana zıt iki Obama kişiliği ve iki ABD stratejisi…

Peki bu durum nasıl gerçekleşti?

ABD'nin Irak’ı işgali ile başlayan ve Irak’ta bırakın demokrasinin gelmesini, ülkenin bir kan gölüne dönüşmesine sebebiyet veren bu durum bütün dünyada ABD’nin daha fazla şeytanlaşmasına neden oldu.

ABD’ye yönelik bu öfke ve sahte delillerle Irak’ın işgali ile sonradan yaşanan trajediler Obama’yı iktidar yaptı.

ABD bu imajını temizlemek adına siyahi bir lider ve Orta Doğu’dan çekilme kararı ile yeni bir politika uygulamak istedi.

Bu politikanın sahaya yansıması Arap Baharı'nı doğurdu.

Ama ABD açısından ters giden bir şeyler vardı.

Arap baharı Sünni ağırlıklı ve ABD karşıtı bir motivasyon taşıyordu ve yüzyılın birikmiş öfkesi kendini şiddet ile ifade ediyordu.

Bu ABD açısından kabul görülecek bir şey değildi.

Klasik ABD devlet aklı, bunu Sünni yayılma olarak okuyordu.

Ve bu ölümcül bir tehlikeydi.

Özelikle de kutsal müttefik İsrail açısından asla kabul edilecek bir şey değildi.

Ama Obama’nın ve ekibinin varlığı bu tehlikeyi görmeye engel oluyordu.

Bir şeyler yapılmalıydı.

1-Sünni yayılmayı dizginleyecek bir Şii bariyere ihtiyaç vardı.

Hemen CIA ve İran görüşmelerine başlanmalıydı ve bu yapıldı.

2-Bütün dünyada Sünni tehlikenin varlığı algısı yaratılmalıydı.

Bu algı son derece kolay bir şeydi.

Çünkü Sünni öfke canlıydı.

Yüz yıllık ezilmişlik,

Yüz yıllık zulüm,

Yüz yıllık hukuksuzluk,

Ve demokratik mekanizmalarından yoksun olma (Türkiye hariç ) buna elverişli bir ortam yaratıyordu zaten.

3-.Son olarak Obama ve ekibini boşa çıkaracak trajik bir eylemler zincirine ihtiyaç vardı.

Ve oyun kurulmaya başlandı.

Tarih:

12 Eylül 2012

Yer:

Libya

Ve daha dört ayı bile dolmamış büyükelçinin öldürülmesi bu yeni strateji için bulunmaz bir fırsattı.

Büyükelçinin öldürülmesi başlı başına bir kitap konusu…

Kısaca engellenebilir bir operasyondu ve büyükelçi kurtarılabilirdi;

Ama gereken yapılmadı.

Gelelim esas meselemize;

Büyükelçinin öldürülmesi ABD yönetiminde deprem etkisi yaptı.

Arap Baharı'nın bütün mimarları istifa etmeye başladılar.

Başkan Obama ve yardımcısı Biden dışında...

Herkes istifa etmek mecburiyetinde kaldı.

Ve oyun başarılı bir şekilde sahnelenmeye devam ediyordu.

Arap Baharı'nın öncüsü olan Obama gitmiş, başka bir insana dönüşmüştü.

Bu yine yetmiyordu karanlık senaryoculara…

Daha çok Sünni düşmana ihtiyaç vardı.

Ve bu Sünni düşmanlar Batı tarafından bir nefret objesi olarak görülmeliydi.

Bunun için artık El Kaide dışında yeni bir hikâyeye ihtiyaçları vardı.

Önce Teksas’ta bir koşuya bombalı saldırı,

Sonra Londra’nın ortasında bir kafa kesme eylemi!

Ve final olarak 2013 nisanında DEAŞ denilen bir zebani örgütün ilanı!

Operasyon ilmik ilmik örülmüştü.

Dünya DEAŞ’ı konuşuyor…

İran bütün bölgeye çöküyor…

Rusya Esad’ı kurtarıyor…

Milyonlar acı çekmeye başlıyor!

Mısır’da darbe oluyor…

Türkiye’nin içi karışıyor…

Ve ABD tekrar masum kurtarıcı pozisyonuna geri dönüyordu.

Yıpranmış,

Sözü kıymetsiz hale gelmiş,

Ve ABD’yi güvensiz bir devlete dönüştürmüş bir Obama'ya ihtiyaç kalmamıştır.

Yani posası çıkmış bir Obama artık bir yüktür.

ABD gururunu okşayacak bir lider aramaya başladı.

En uygun aday:

Dengesiz ama Amerikalıların gururunu okşayacak olan Trump’tan başkası değildi.

Ortalık toz duman,

Derin bir şaşkınlık,

Kimileri içinse hazin bir hayal kırıklığı...

Nasıl olur da ABD Suriye'den çekilir (!)

Ya da çekilme kararı alır...

Garipsiyorum böyle düşünenleri.

Daha doğrusu hayretle karşılıyorum!

Yaşadığımız çağı anlamamak bu olsa gerek.

Özelikle de "Soğuk Savaş"ın bitmesinden sonra uzun erimli stratejilerinin bir anlamının kalmadığını anlayamamak bana tuhaf geliyor ve anlamak istemiyorum artık!

Her gün köşelerinde büyük büyük analiz kasanları ve televizyonlarda kibir abidelerinin içi boş, sadece hamaset ve cahilce kokan yorumlarını…

Sadece Suriye'de yaşanan son 7 yıla bakmış olsalardı, bugün olup biten hiçbir şeyin sürpriz olmadığını rahatça görebilirlerdi.

Sadece Obama'nın "kimyasal silah kırmızı çizgimizdir "sözünün dumanı tüterken, kimyasal silah kullanılması sonrasında hiç bir şey yapmaması bile yeterli bir anlama olurdu.

Başdüşman İran ile girilen ilişkileri saymıyorum.

Ya da yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu Esad'ın hala iktidarda olmasının gerekçesini de yazma ihtiyacı duymuyorum.

Artık serbest piyasa ekonomisi gibi her saat veya her gün değişen dengeler ve ilişkiler zinciri gibi geçmişte kalıcı ve hedefi belli stratejilerin yerini "serbest stratejiler dönemi "aldığını görmemek demektir.

Artık;

Kalıcı dostluklar,

Kalıcı düşmanlıklar,

Kalıcı müttefikler dönemi sona ermiştir.

Durum budur...

Ve öğrenmek isteyenler için son derece berrak bir fotoğraftır aslında.

Bu giriş bölümünden sonra komplo teorimize devam edebiliriz galiba.

Arap Baharı'nın Suriye'de boğulması,

Baharın başlangıç noktası olan Tunus'ta efsanevî lider Gannuşi'nin çabaları sonucu boğulmaktan kurtulması dışında,

Bütün coğrafyada karşı devrim başarılı bir şekilde yürüdü.

Mısır'da darbe oldu.

Yemen iç savaşla yok oluyor.

Türkiye 5 yıldır iç boğuşmalarla ve yapılan darbenin yenilgisi ile uğraşıyor.

Orta Doğu'da artık hak, hukuk ve adalet sözü bir trajediyi hatırlatıyor.

Yalnız bir şey doğru gitmiyor.

Sünni yayılmanın önünü kesmek için oluşturulan Şii barikat, artık bir barikat olmaktan çıkıyor ve bütün bölgeyi kasıp kavuran bir egemenlik alanına dönüşüyor.

Bu durum ABD'nin tekrar Suriye'ye dönmesine neden oluyor.

Önce bölge ülkelerini davet ediyor.

Olumlu cevap almayınca da, PYD/YPG üzerinden Suriye'ye giriş yapıyor.

Bu anlattığım durum sadece ABD'nin bir kesimi için kabul gören bir strateji.

Ve ABD'de köklü geleneğinin hakimi olan "silah ve petrol sermayesinin" düşündüğü bir strateji değildi.

Onlar açısından, Sünni yayılma hala ciddi bir tehlike ve uzun yıllar da öyle devam edecek bir tehlike.

İşte burada kantarın topuzu elden kaçıyor.

Ve kavga daha da aleni hale geliyor.

Ve...

ABD'de devletçikler savaşı başlıyor.

Nasıl olur demeyin, biz hiç de yabancısı değiliz "devlet içerisinde devletçiklere"

1990'ları hatırlayanlar çok iyi bilirler:

Resmi devlet düzeni dışında,

Devletçik örgütlenmelerini.

Cumhurbaşkanı,

Başbakanı,

Ve meclisi olmasına rağmen,

Birden fazla kendini devletin sahibi gören devletçikler...

Jandarmanın bir devleti,

Polisin bir devleti,

MİT'in bir devleti,

Deniz Kuvvetlerinin bir devleti,

Daha da ileri gideyim,

Medyanın bir devleti vardı 1990'ların Türkiye'sinde.

Bizim bir zamanlar yaşadığımız kabusu bugün ABD yaşıyor ve daha da yaşayacak gibi.

Bu kavga dünya siyasetini de derinden etkileyecek bir kavga.

Sadece yıllardır CIA takibinde olan Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın neden ABD veya Avrupa'da bulunan Suudi konsolosluklarından birine değil de Türkiye'ye yönlendirildiğini anlamak bile yeterli.

Daha açık bir ifade ile;

Trump tarafından başdüşman olarak ilan edilen İran karşısında Suudi Arabistan'ın zayıf düşürülmesi izah edilebilecek bir durum mu?

Tabii ki hayır!

Siz Şii yayılmacılığını bir ölümcül tehlike görüyorsanız Suudi Arabistan'nın zayıflamasını istemezsiniz.

Ya da birileri gerçekten Şii tehlikeyi ölümcül görmüyorsa ABD'de?

Evet esas soru bu.

ABD'nin Arap baharı ve sonrasına ilişkin bir şeyler ifade etmeye çalıştım ama yazmaya başlayınca farkettim ki mesele çok daha derin ve kavga çok çok ölümcül hal almış durumda.

Bizdeki 1990'ları aşan ve 2011'den 2016'ya kadar devam eden bir kavganın daha da ilerisine taşıyan bir durum söz konusu.

Biraz açayım istiyorsanız;

2010 referandumundan sonra devletin tüm kurumlarına çöken FETÖ yapılanması ile iktidar arasında sesizce devam eden kavganın boyutlarını hepiniz hatırlarsınız.

Benim açımdan ve ilgilendiğim bir konu olduğu için "Çözüm süreci "ne yönelik büyük hesaplaşmaya değineceğim biraz.

Bildiğiniz gibi Erdoğan ve iktidar çözüm sürecini bu ülkenin makus tarihini değiştirecek bir süreç olarak görüyorlardı.

Ama onların böyle görmesi yetmiyordu.

Devlete çökmüş olan FETÖ yapılanması ise bu süreci bir ihanet süreci olarak görüyordu.

Ve çözüm sürecinin başarıya ulaşmaması için devletin güvenlik bürokrasisini inanılmaz bir şekilde harekete geçiriyordu.

KCK operasyonları adı altında operasyonlar,

Oslo görüşmelerini sızdırma,

Aylarca bölgede hendek savaşı için sevk edilen bombalar ve silahlara göz yumma gibi süreci boşa çıkaracak yöntemler kullanıyorlardı.

Bunu ellerinde olan İçişleri Bakanlığı bürokrasisi ile.

Bunu ellerinde olan emniyet teşkilatı ile,

Bunu ellerinde olan jandarma ile,

Bunu ellerinde olan medya ile,

Bunu ellerinde olan devletin diğer mekanizmaları aracılığı ile,

Sürekli hareket halinde tutuyorlardı.

Ve iktidarın her adımını boşa çıkarıyorlardı.

PKK'nın buna teşne olması işlerini son derece kolaylaştırıyordu.

Ve sonunda...

Katil bir darbe girişimine başvurdular.

Yani anlayacağınız,

Bir yanda meşru bir iktidar

Diğer yanda bu iktidarı meşru görmeyen gayri meşru devlet örgütlenmeleri.

Bunları neden yazdım?

Çünkü şu anda ABD'de yaşananlar bundan farklı değil.

CIA Arap baharını boğma operasyonunun devamından yana.

Pentagon ise artık böyle düşünmüyor ve düşman olarak İran'ı görüyor.

Bağdadi'yi Şii yayılmacılığı suiistimalini ortadan kaldırmak için öldürdü.

Kasım Süleymani suikastı ile de İran’ın kolunu kanadını kırmak istedi ve başardı da.

Artık kartlar başka bir şekilde açılıyor bu coğrafyada.