11 Mart 2020 itibarı ile Corona virüsün uluslararası bir salgın olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edildi. Bu, şu demektir; yerkürede hemen hemen salgının yayılmayacağı hiçbir ülkenin olmayacağı anlamına geliyor. İşte sorun burada. Doğru yol, doğru yöntem, doğru önlem burada ortaya çıkıyor. İşin özü olarak doğru liderlik de burada ortaya çıkıyor. İnsanı merkeze koyan, önceliği insan olan liderliğin o an yani 11 Mart’a kadar bile şüphesi/kaygısı var ise Corona virüsün/ün herhangi bir uluslararası salgın olmadığına dair ya da kafasındaki çeşitli siyasal/ideolojik düşüncelerden ötürü bu ülkeden bu virüsün görülmeyeceğine dair düşünceler var ise bile 11 Mart akşamı itibarı ile tüm bunlar hükümsüzdür. Onun için burada yapılacak birinci derecedeki en acil ve en öncelikli önlem, en kalabalık olan yerlerin tespit edilmesidir. Hepimiz biliyoruz ki ülkemizdeki en kalabalık yerler okullardır. Okullar milyonlarca insanın gittiği, yakın temasta bulunduğu yerlerdir. Ancak okulları sadece okul olarak gören bir anlayış var. Okullar aynı zamanda ailelerin de varlığını reddeden yerler olarak görülüyor. O çocuklar bir evden okula gidiyor. Yani okul demek aile demektir. Aile demek Türkiye’nin kendisi demektir. Siz okulda o yakın teması kaldırdığınız zaman Türkiye’nin de birbiriyle olan yakın temasını kaldırmış oluyorsunuz aslında. Milyonlarca insan aynı sırada/masada oturup yemek yiyor. Okul çok temizse bile çocuğun geldiği ev, mahalle, sokak temiz olmayabilir. Ya da mahallesinde karşılaştığı bir insan bu konuda hasta olabilir. Bu salgının yayılmasının önündeki en önemli engellerden bir tanesidir. Çünkü siz çok hızlı yayılabilecek bir alanı boşaltıyorsunuz. Bulaşıcı tanımını boşa çıkarmış oluyorsunuz. Ancak ne yazık ki hâlâ okulların tatil edilmesi gibi bir düşünce hayata geçirilmedi. Belki önümüzdeki hafta deniliyor. Geç kalınabilir. Bu durum bir panik davranışı değildir. Tam tersine bizim ülkemizde böylesine ortak disiplinsel davranışlar pek oturmamıştır. Çin’deki otoriter rejimlerdeki gibi ya da çok demokratik ülkelerdeki devlet mekanizmalarının disiplinsel davranışı bizde yoktur. Otoriter rejimlerde toplumu disipline eden bir davranış kodu oturuyor. Çin ve Kuzey Kore gibi. Gelişmiş Batı ülkelerinde ise devletlerin böyle bir davranışı vardır. Biz ise ikisinden de nasibini almış bir toplum değiliz. Toplumun disipilinsel davranışı yarım yamalaktır, devletin de disiplinsel davranışı yarım yamalaktır. Öyle olunca bir olay gerçekleştiği zaman doğal bir panik oluşuyor. Ancak bunun önlemini önceden alırsanız bir şey oluşmadan evvel bunun önlemini alırsanız bu panik ortamını da ortadan kaldırmış olursunuz. Siz, hastalık salgın haline geldiği zaman okulları kapatırsanız, kalabalık ortamlarda bulunmayı, büyük iş merkezlerinde bulunmayı yasaklarsanız iş işten geçmiş olur. Önceden bu tedbiri almanız lazım. Belki sosyal anlamdan birtakım rahatsızlıklara neden olabilir ama sonuç itibarı ile siz salgını daha topluma bulaşmadan en aza indirmiş olursunuz.

Zaten tanıyoruz bu virüsü ve bu virüsün 65 yaş üzeri insanlarda ölüme neden olduğunu biliyoruz. Böyle bir durumda kuşaklar arası yakın teması da en aza indirebiliriz. Başta en kalabalık olan okulların bir an evvel tatil edilmesidir. Eğitim telafi edilebilecek bir şeydir. Bunu toplum özümser ama sağlık telafi edilebilecek bir şey değildir. Maalesef bizde inisiyatif alma duygusu toplumda, siyasette, devlet erkinde çok fazla gelişmediği için bir şey olduktan sonra inisiyatif alınıyor ama olmuştur artık. Marifet/liderlik bir şey olmadan olacakmış gibi onun önlemini almaktır. Bu salgın gelmediği zaman almış olduğunuz onca önlem boşa gitmiyor. Tam tersi siz bir sürü insanın hayatını kurtarmış oluyorsunuz. Aslında siz telafisi yerine gelebilecek bir fedakârlığı göstermişsiniz.

İran’da salgının çok fazla can almasının sebebi İran devletinin bu virüs gerçeğini yok sayması ve görmemesidir. Virüsün çıkış yeri Kumkent’ti ama Kumkent’in karantina altına alınması ve oraya seyahatlerin engellenmesi gerçekleşmedi. Aksine seyahatler teşvik edildi. Siz var olan bir gerçeği saklarsanız o gerçek yok olmuyor. Sadece siz kendinizi kör edersiniz. İtalyanlar da öyle yaptılar. İtalya’yı bu virüsün bu kadar yok etmesinin sebebi onların da bu durumu yok saymasıdır. İtalyan siyasetçiler çıktılar ve tokalaşmayı magazine dönüştüler. Ancak bir salgın gerçeği var ise sizin bundan kaçınma sansınız yoktur. Dünya bir köydür. Bakıldığında virüsün İtalya’da yayılmasının sebebi Venedik Festivali’ne gelen binlerce Çinlidir. Salgın kendini gösterdikten sonra önlem alınmamıştır. Başınıza gelecek en büyük felaketlerden bir tanesi görmemezlikten gelinmiştir. Siz bir salgının uluslararası küresel bir salgın olduğunu öğrendiğiniz andan itibaren alacağınız ulusal/bölgesel ölçekli önlemler salgının boyutuna göre 180 derece farklı olmalıdır. Ancak maalesef bu salgın küçümsendi. Bir sürü komplo teorisi üretildi. Hatta Türkiye genetik kodlarına kadar saçma sapan indirgemeler yapıldı. Ancak 11 Mart 2020 itibarı ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Corona’nın küresel çapta bütün dünyayı etkileyecek bir salgın olduğu ilan edildi. 12 Mart sabahı ABD, olağanüstü hal ilan etti. Tıpkı İran ve İtalya gibi Trump da salgını ciddiye almayarak salgınla dalga geçmişti. İktidarı elinde bulunduranların, devleti yönetenlerin ya da bilim insanlarının sorunlara/problemlere kendi fikirleri, düşünceleri ya da ideolojik yaklaşımlarıyla göstermiş oldukları reflekslerin topluma ne kadar zarar verdiğini İran, İtalya ve Trump örneğinde görmüş olduk.