Ünlü bir reklamcı önceki akşam televizyon ekranında batan bankaların yönetim kurullarında yer alan emekli generallerin hiç yargılanmadığını anlatıyor, onların da hesaba çekilmesini istiyordu.
Dönemin İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu: “28 Şubat’ı Demirel yönetti” diyerek Baba’yı da yakalayın mesajı veriyor.
Bazı ünlü gazeteciler 28 Şubat’a destek verdiği iddia edilerek isim isim hedef gösteriliyor.
Ekranların yeni gülü bir hanım gazeteci eski Genelkurmay başkanlarından İ. Hakkı Karadayı’yı, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu, Eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’i tutuklanacaklar arasında sayıyor.
Cadı avı hız kesmeden devam ediyor...  Gıcık olduğunuz biri varsa:
- 28 Şubat’ta otobüste ayağıma basmıştı, diye şikâyet etmenin tam sırası!
Askeri darbelerin elbet hesabı sorulmalıdır...
Ama intikam çığlıkları hukuku bastırıyorsa ortada ne hukuk kalır ne adalet...
* * *
Hapiste 1137’nci gününü dolduran Mustafa Balbay dün Deniz Feneri davasıyla kendi davalarını kıyaslıyordu. İşte tablo:
-  Deniz Feneri’nde sanıklara ağır suçlamalar yönelten savcılar hakkında dava açılıyor, Silivri’de sanıkları savunmaya çalışan avukatlar hakkında dava açılıyor.
-  Deniz Feneri’nde 3-4 ay tutukluluk çok sayılıyor, Silivri’de 3-4 yıl tutukluluk normal sayılıyor.
-  Deniz Feneri’nde başlangıçta var olduğu iddia edilen “örgüt” dördüncü yılda yok oluyor, Silivri’de varlığı kanıtlanamayan örgüt yıllardır ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.
-  Deniz Feneri’nde masumiyet karinesi var, Silivri’de mahkûmiyet karinesi.
-  Deniz Feneri’nde özgür yargılama esas, Silivri’de tutuklu yargılama.”
İşte size adalet...
 

 

Zahit Akman ve arkadaşlarının şansına bakın;
dört yıldır sabırla beklediğimiz Deniz Feneri iddianamesinin tamamlandığı günün ertesi 28 Şubat gözaltıları patlak verdi, onları konuşacakken Çevik Bir ve arkadaşlarını konuşmaya başladık...
Haldun Ertem

Mısırlı “Müslüman Kardeşler” rakiplerine
siyaset yasağı getirmiş.
Onlar bizim Müslüman kardeşlerden hızlı çıktı...
Fahrettin Fidan

 

İngiliz’den öğrendik!
İngiliz Guardian gazetesinde, ihmal ettiğimiz baba memleketine ilişkin bir yazı:
“İngilizler Kastamonu’yu tanımalı”
Haberde, Mahmut Bey Camii, Divriği Ulucami, Sagalassos antik kenti, Kartalkaya gibi az bilinen özel yerler anlatılıyor... Mahmut Bey Camii hakkında deniyor ki:
“Kastamonu’ya bağlı Kasaba köyünde bulunan Mahmut Bey Camii gerçek bir şaheserdir. 14. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan bu caminin tamamen ağaçtan oyulmuş olan zarif direklerinin üzerindeki kalem işi motifler, 650 yılın ardından hâlâ capcanlı durmaktadır...”
Böyle bir caminin varlığını da Guardian’dan öğrenmiş bulunuyoruz... Özürle...

 

Acayip İşler...
Araştırmacı Erdoğan Tokmakçıoğlu enteresan bulduğu konuları, kişileri ve olayları bir kitapta topladı; Acayip İşler İlginç Kişiler (İsim Yayınları)... Kitaptan birkaç acayiplik aktaralım...
* * *
Dalkavukluğun, yağcılığın bin bir çeşidi var elbet... Ama bu en esaslısı...
Yunan tariçisi Diodere de Sicile’in yazdığına göre Habeş İmparatoru bir kaza geçirip de, örneğin gözlerinden birini, bir bacağını ya da bir kolunu kaybedecek olursa, dalkavuklar da aynı organı yok edip imparatorları gibi kör, topal, çolak ederlerdi kendilerini.
* * *
İkinci Abdülhamid, ağzına bir yabancı elin, kerpeten aracılığıyla da olsa, girmesini asla ve kat’a kabule yanaşmadığından olacak, dişi çok ağrıdığında bir uygun kerpetenle kendi dişini kendi çekerdi! Kendi kendinin dişçisiydi.
* * *
Osmanlı’da ramazan günlerinde bütün meyhaneler kapılarına kilit vururlardı. Bayram arifesinde ise, meyhaneciler gedikli müşterilerine “midye” ve “uskumru dolması”gönderirlerdi. Buna “Unutma bizi dolması” denirdi...
* * *
Osmanlı İmparatorluğu’nda tam 215 sadrazam (veziriazam) görev yaptı... En kısa vezirlik yapan Zurnazen Mustafa Paşa olmuş, koltukta ancak “1 saat” kalabilmiştir.
* * *
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının  Samsun’a gitmek üzere İstanbul’dan “Bandırma” adlı vapura binerlerken herhangi bir fotoğrafları yoktur ne yazık ki... Sebebi mi? Gemiyi uğurlamaya gazeteci gelmiş ancak iki fotoğrafçı, Foto Şükrü ve Foto Kenan hareket saatine yetişememişlerdir...

 

Günün fıkrası...
Ünlü fıkradır... Bir Yeniçeri sokakta bir Yahudiyi yakalar, karakola götürmeye kalkışır:
- Meryem Ana’yı siz Yahudiler öldürmüşsünüz öyle mi?
- Aman ağam o Meryem Ana değil, oğlu Hazreti İsa idi...
- Ne olmuş o da bizim peygamberimiz... Onu öldürdünüz demek...
- Ama ağam üzerinden kaç yüz yıl geçti...
- Olsun ben yeni öğrendim...
Kıssa’dan hisse... Hesap sormaya kararlıysanız sebep bulmak zor değildir...