Evet iktidar artık bir yönetememe krizi ile karşı karşıya ve bunu kabul etmeyip sürekli yok sayma tavrı da bu krizi daha da derinleştirmekte.

Günlerdir yazmak istiyordum.

Ama nereden başlayacağımı bilemiyordum.

Öyle çok can sıkıcı durumlar oluştu ki…

Bir umut, bir nefes alma ihtiyacı ya da beklentisi beni yazı yazma konusunda hep çekimser kılıyordu.

Ama yazmanın, konuşmanın bedel ödeme olarak yaşandığı bu ülkede yazmamak ve konuşmamak insanın kendisine olan saygısını yok ediyor.

Yazmak ve konuşmak gerekiyor.

Hakaret etmeden.

Ötekileştirmeden.

Kin ve nefret saçmadan.

Sadece ama sadece vicdani terazide kalarak yazmak gerekiyor.

Çünkü karşımızda gerçeklikten kopan bir iktidar duruyor.

Ne acı ki bunu bir türlü kabullenmiyor ve bu da ülkeyi bir stres sarmalına sokuyor.

Ve öyle görünüyor ki iktidar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, yoksulluk ve yolsuzluğa, yaşanan bunca şeye yapılan itiraz ve sorgulamalardan ders çıkarmak yerine kendisine yönelik ulusal ve uluslararası bir operasyon yapıldı üzerinden okumaya devam edecek.


18 yıllık genel, 26 yıllık yerel iktidar olmasının yaratmış olduğu güç ile tanışmayı ve bu güç ile sorunları yorumlamayı hiç terk etmeyecek.
 

Sorunun bam telli de burada.


Hak ve adalet talebi ile iktidara gelen AK Parti artık kendisini hak ve adalet yerine koyan bir partiye dönüşmenin derin sancısını kendisini yaratan bütün saç ayaklarını inkâr ederek yürümeye devam etmek istiyor.


Bu doğanın olağan akışına ters bir durum ve iktidarın bunu şimdiye kadar sürdürebilmesi Arap Baharı ve sonrasında ülkeye yansıyan iç çatışmalar ve son olarak 15 Temmuz darbe girişiminin kendisine yaratmış olduğu avantajlar olarak sıralamak gerekirse zannedersem haksızlık etmiş olmayız.

Her yanlışı ve hatayı başkalarına fatura etme anlayışı bir alışkanlığa ve yönetme biçimine dönüştürme iktidarı bu günlere taşımış gibi görünse de aslında bir yönetememe krizini de ortaya çıkarmış oldu.
 

Evet iktidar artık bir yönetememe krizi ile karşı karşıya ve bunu kabul etmeme sürekli yok sayma tavrı da bu krizi daha da derinleştirmekte.
 

Gerek iktidar sözcülerinin gerekse de iktidar medyasının açıklamaları bu durumu daha da çıkmaza sokmaktan öteye götürmüyor.


Sorun derindir.
 

Sorun yönetememe sorunudur.

Ve Suriye’de olup bitenler bu sorunu daha da derinleştirmiştir.
 

Eğer sağduyu devreye girmez ise, eğer sorunun büyüklüğü doğru ifade edilmez ise ülkede siyasete olan güven yok olmaya yüz tutacaktır.
 

Böylesine umutsuz bir tablonun oluşmaması adına;


Hak ve özgürlükleri önceleyen,
 

Hak ve özgürlükleri doğru aktörlerle ifade eden,
 

Hak ve özgürlükleri simgeleyen bir vicdan birlikteliğinin acilen ortaya çıkması elzemdir.


Kutuplaşmanın böylesine keskin virajlara girdiği ve kimsenin kimseyi dinlemediği, birbirini yok saydığı bu olağan üstü dönemde;


Ortak ahlakı,
 

Ortak vicdanı,
 

Ortak sesi inşa edecek bir birliktelik, topluma bir nefes olacaktır düşüncesindeyim.
 

Bir vicdan hareketinin gecikmesi ya da geciktirilmesi, bu ülkeye telafisi zor zararlar verecektir diye düşünüyorum.
 

Umuyor ve diliyorum ki, ortak vicdanı seslendirecek aktörler geç kalmazlar.
 

Bugün değilse ne zaman?